Yaratılış 11:6-9

Tanrı “Hepsi aynı dile sahip, tek bir millet bunlar; ve ilk yaptıkları şey bu mu!” dedi. “Ve şimdi, yapmayı planladıkları tüm bu işin engellenmesi gerekmiyor mu?! [Bu yüzden] Gelin inelim ve orada dillerini karıştıralım. Öyle ki, kimse bir diğerinin dilini anlayamayasın”. Tanrı onları oradan tüm yeryüzüne dağıttı ve şehri inşa etmeyi bıraktılar. Bu sebeple [Tanrı] buraya Bavel ismini verdi. Çünkü Tanrı’nın tüm dünyanın dilini karıştırdığı yer orasıydı ve Tanrı [insanlığı] tüm yeryüzüne işte buradan dağıtmıştı.

 

Sonra Tanrı, göksel kurulu ile görüştü. Görkem Tahtı’nı saran yetmiş meleği bir araya topladı ve onlardan bu konuyu incelemelerini istedi. Bu kişileri karıştırmaya ve dillerini yetmişe ayırmaya karar verildi.24

 

Tanrı’nın Kendisi, Avraam ve soyunu içeren bölümü aldı. Sonra yetmiş melek indi ve Kule’nin yapıcılarını her biri farklı dilde konuşan yetmiş ulusa ayırdı. Her ulus kendine ait bir dile, alfabeye ve her birinden sorumlu farklı bir meleğe sahip oldu. Tek istisna, Tanrı’nın Kendisi’nin idaresi altındaki  İsrail ulusuydu. Bu nedenle şöyle yazılmıştır, [“Miras dağıtırken Yüce [Tanrı], uluslara, Ayırırken insanoğullarını ...] Aşem’in payı, Halkı’dır, Yaakov’dur O’nun miras payı” (Yasa’nın Tekrarı 32:8-9).

 

Tanrı’nın insanları uluslara ayırmasında önemli bir ders vardır. Daha önce bahsedildiği gibi, Tanrı dünyaya tufan getirmeyeceğine – ne su tufanı, ne de ateş tufanı – yemin etmişti. Ancak, bu yemin dünyanın tümü ile ilgilidir. Tek bir ulusu, örneğin Sedom ve Amora’yı yok etmek gönderilen felaketi kapsamaz. Tanrı, onları cezalandırmak için insanlığı uluslara ayırmıştır.25

 

Sonra şehrin yapıcılarının altı biçimde cezalandırılmasına karar verildi:

 

  1. O zamana değin başka diller yoktu; insanlar sadece İbranice konuşuyordu. Tüm insanlar birbiri ile iletişim kurabildiği için, herkesin bir araya gelerek çalışması ile bir çok şey başarılabiliyordu.26

 

[İlk başta insanlığın dili lehçelere bile ayrılmamıştı.] Bugün, basit bir dil bile çok sayıda farklılığa sahip olabilir. Örneğin, İspanyolca ve Portekizce esas olarak aynıdır, ama birçok kelime ve ifade farklıdır. Aynısı diğer diller için geçerlidir. Bazı yerlerde sözler kesin biçimde söylenirken, diğer yerlerde geveleyerek konuşulur.

 

Kule inşa edildiğinde, insanlar hiç farklılık içermeyecek ve tam olarak aynı biçimde konuşuyordu. Tora bu nedenle, “Tüm yeryüzü tek bir dile ve tek amaca sahipti” (Yaratılış 11:1) demektedir. Aynı dili konuşmalarının yanı sıra, tüm kelimeleri ve ifadeleri de hiçbir değişiklik içermeyecek biçimde aynıydı.27

 

Günah işledikten sonra, bu insanlar her biri farklı dile sahip yetmiş ulusa ayrıldı. Yetmiş temel dilin kökeni buydu.

 

Yapıcıların tümünün kendilerini farklı dil konuşurken bulduklarında yaşadıkları karışıklığı hayal edin. Duvar ustası tuğla istiyor ama kendisine mala veriliyordu. İnsanlar kulenin zeminindekilere yukarı malzeme göndermelerini istediğinde, farklı şeyler gönderiliyordu. Karışıklık nedeniyle insanlar el aletlerini silah olarak kullanarak kavga etmeye başladı. Birbirlerini anlamadıkları için barış yapmanın bir yolu yoktu. Çok geçmeden insanlar silahlanarak büyük çarpışmalar çıktı. Bu çarpışmalarda insanların yarısı öldürüldü ve bedenleri bu vadide kaldı.28

 

Bu duruma, “Gelin inelim ve orada dillerini karıştıralım” ayetinde işaret edilmiştir. Tora’nın “karıştıralım” anlamında kullandığı Nablah (נָבְלָה) kelimesidir. Bu alışılmadık bir kullanımdır, çünkü karıştırmak anlamındaki olağan kelime Balbel (בלבל) kelimesidir ve Tora’nın Nebalbel (נְבַלְבֵּל) ifadesini kullanması gerekirdi. Nablah (נבלה) kelimesi, “ceset” anlamına gelen Nebelah (נְבֵלָה) olarak da okunabilir. Ayet o  halde şöyle de okunabilir, “Gelin inelim ve orada dillerinin ceset üretmesini sağlayalım”]29

 

Bu ayet, Kral Ptolemi için Tora çevirisi yaparken bilginler tarafından değiştirilen ayetlerden biridir. Tanrı “inelim” dediği için, Kral, birden fazla tanrı varmış sanabilirdi. Bilginler bu nedenle bu ayeti, “ineyim ve orada dillerini karıştırayım” olarak tercüme etmişlerdi.30

 

Burada Tanrı’nın çoğul biçimde konuşma nedeni ile “İnsan yapalım” (Yaratılış 1:26) deme nedeni aynıdır. Burada da, meleklere danışmaktadır. Tora’nın bu ifadeyi kullanmasının nedeni bize bir ders öğretmektir. Büyük bir insan bile bir iş yapmadan önce, arkadaşları ona göre daha aşağı konumda olsa bile onlara danışmalıdır.31

 

  1. İkinci ceza, denizin yükselip ve Kule yapıcıları arasından otuz aileyi alıp götürmesiydi.32

 

  1. Korkunç olayların olduğunu gördüklerinde, bazı aileler dağa çıktılar ki evlerine giden yolu bulabilsinler. Tanrı önlerindeki yolu mucizevi biçimde kapatınca, başka bir yol bulamadılar ve sonra toprak tarafından yutuldular.

 

  1. Bu klanların her biri başlangıçta ayrı yaşıyordu, Tora’nın söylediği gibi, “Yalıtılmış halklar, kendi ülkelerine [gittiklerinde, işte] bunlardan ayrılmışlardır” (Yaratılış 10:5).33 Sonra hepsi Babil’de Kule’yi yapmak için biraraya geldiler. Cezalandırıldıklarında, hayatta kalanlar kendi topraklarına geri dönemediler. Kendi topraklarına dönen tek ulus Mısır’dı.34 Diğer ulusların zihinleri karıştırıldı ve dağıltıldı: Sidon[Ç.N. Sayda] halkı Sur’a gitti, Sur halkı ise Sidon’a gitti. Aynı biçimde, kalanlar da yabancı şehirlere dağıldılar.

 

Burada da, suç ile ceza tam tamına uyuşmaktadır. Kule’yi inşa etme amaçlarını şöyle ifade etmişlerdi,  “Böylece tüm yeryüzüne dağılmayız” (Yaratılış 11:4). [Cezaları da bu nedenle tam olarak buydu; tüm dünyaya dağıldılar.] Bir kişi belirli bir kaderden kaçmak amacıyla günah işlerse, Tanrı ondan kaçılmadığından emin olur.35

 

  1. Kule yapıcılarının bazıları maymunlara dönüştürüldü; diğerleri ruh ve cin oldu.36

 

Bu beş ceza o nesildeki insanlar arasında paylaştırıldı; her kişi hakettiği cezayı aldı. Tanrı her insanın günahlarını ve erdemlerini bilir.

 

Altıncı ceza, hemen ölseler veya hayatta kalsalar dahi tüm insanlara yöneltildi. Bu Ayrılık Nesli’nden (Dor HaPlagah) hiç kimsenin Gelecek Dünya’da payı olmadığı herkes tarafından kabul edilmektedir.37 Yaşadıkları süre içinde ve öldüklerinde kötüydüler – Büyük Tufan’da ölenlerden bile daha kötüydüler.

 

Bu insanlar, Kral’ın sarayına yürüyüp, “Artık senin bizim kralımız olmanı istemiyoruz. Senin yerine bir başkasını koyacağız” diyen halka benzemektedir. Bu insanlar da, Tanrı’yı devirmek için O’na savaş açtıklarını söyler gibi Kule’nin tepesine bir put yerleştirmişti. Büyük Tufan zamanında, hiç kimse Tanrı’ya bu şekilde isyan etmemişti; sadece Tanrı’nın buyruklarına boyun eğmeyi reddetmişlerdi.38

 

Kule’nin yapıcıları o kadar kötüydü ki, tövbe etseler dahi Tanrı onları kabul etmezdi. Tövbenin yeterli olmadığı bazı günahlar vardır. Tövbe kapıları o kişilere kapanmış olsa da, Tanrı onlar için bir aralık bırakmış ve Elini onları almak için uzatmıştı. Tanrı onlara acısa da, onlar kendilerine acımadı. Yüzsüzce tövbe etmeye veya yollarını değiştirmeye niyetlerinin olmadığını belirttiler. Bu nedenle bu altı cezaya maruz kaldılar.

 

Burada şu soru sorulabilir. Eğer Kule’nin yapıcıları Tufan tarafından öldürülen kişilerden daha kötü ise, niçin yaşamalarına izin verilmiştir? Tufan zamanında sadece Noah ve ailesi kurtulurken, sadece görece az sayıda Kule yapıcıları ölmüştü.

 

Elbette, Tanrı tümünü öldüremezdi, çünkü; tüm insanlığı yok etmeyeceğine dair bir yemin etmişti. Bunun sonucu olarak, kadim Noah, Avraam ve diğer azizler yaşamak için bir yol bulabilmişti. Yine de, insanların çoğu öldürülmeliydi.

 

Bu sorunun cevabı, Tanrı’nın çekişmeden nefret etmesi ve barışı sevmesinde yatmaktadır. Bereşit Peraşası’nın sonunda bahsedildiği gibi, Tufan’dan önce yaşamış olan insanlar soygun ve yolsuzluk ile meşguldü ve dolayısıyla insanlar arasında sevgi olmadığı açıktı. İnsanlar birbirini sevmiş olsaydı, birbirlerinin malını çalmaya ve onları yoksul bırakacak vicdanlara sahip olmazlardı. Aralarında sebepsiz nefret olduğu için, Tanrı onlara merhamet etmedi ve her birini yok etti. İnsanlar arasında çekişme olduğunda, İlahi Mevcudiyet onlardan uzaklaşır, felaket ile ezilirler.

 

Kule’nin yapıcıları bu açılardan çok daha kötü olsalar da, birçok günahtan daha ağır basan iyi bir özellikleri vardı. Bu, birbirlerine karşı duydukları sevgi ve sebepsiz nefretlerinin olmayışıdır. Tüm yetmiş ulus bir olup birleşmişti, Tora’nın söylediği gibi, “Tüm yeryüzü tek bir dile ve tek amaca sahipti” (Yaratılış 11:1). Bu ayet, onlar arasında birlik olduğunu göstermektedir.39 Barış o kadar yücedir ki, onları tümüyle yok edilmekten kurtarmıştı.40

 

NOTLAR:

  1. Pirkey Rabbi Eliezer; Targum Yonatan.
  2. [Rabbi Eliezer ben Nissim ibn Şangi,] Dat VeDin (İstanbul, 1726), Rabbi Yosef Katzbi’den alıntı. Benzer iddia Zera Berah’ta bulunur.
  3. Raşi; Yafeh Toar.
  4. Yafeh Eynayim.
  5. Pirkey Rabbi Eliezer.
  6. Yafeh Toar.
  7. Megilla, Bölüm 1.
  8. Raşi.
  9. Bereşit Rabba.
  10. Aynı adlı eserde; Yafeh Toar.
  11. Bereşit Rabba. Karşılaştır. Yafeh Toar, sayfa 251d.
  12. Raşi.
  13. Sanhedrin, Bölüm 10.
  14. Aynı adlı eserde.
  15. Bereşit Rabba 38.
  16. Aynı adlı eserde; Raşi; Yafeh Toar.
  17. Zohar, bu bölümün sonunda.