Yazar’ın Giriş bölümü

Bu kitaba Yahudiliğin temel prensiplerinden bahsederek başlayacağız. Mümkün olan yerlerde de bu prensipleri hikayeler ve alegorilerden örneklerle açıklayacağız.

 

İlk olarak, dört fikirden bahsedeceğiz ki bu fikirler sürekli akılda tutulursa insanı günah işlemekten korur.

 

İlk Fikir

 

Öncelikle Tanrı’nın yaratışındaki mucizeyi düşünmelidir. Tüm evren ve içindeki her şey 5490 yıl önce yaratılmıştır [bu kitap yazılmadan önce]. Tanrı, evreni yaratmadan önce kesinlikle hiçbir şey var değildi.

 

Tanrı, tüm evrenle ilgilenmektedır ve her ayrıntının içine bakmaktadır. Tüm evreni yönetmekle kalmaz, her bir bireyi sınar ve her eyleminden dolayı ödüllendirir veya cezalandırır.

 

 

İkinci Fikir

 

Kişi, aynı zamanda Tora ve onun emirlerini de düşünmelidir. Bu, açıkça Yazılı Tora’yı kastetmektedir. Fakat, Sinay Dağı’nda Moşe’ye verilen ve içinde yasalar, emirler ve kurallar bulunan, ama Tora içerisine yazılmamış olan Sözlü Tora’yı da içermektedir. Bunların da yerine getirilmesi gerekir.

 

Ayrıca önceki ve sonraki kuşaklar arasındaki farkın da farkına varmak gerekmektedir. Ama ilk olarak, Tora’nın kısa tarihini ve nasıl vahyedildiğini anlatacağız.

 

Moşe, Sinay Dağı’nda Tora’yı yaratılıştan sonraki 2448 yılında aldı (1312 M.Ö.).1 Tora, her biri daha sonra uygun olan yerde bahsedilecek olan 613 emiri içerir. 613 emirin 248 tanesi, vücudun 248 parçası ve organına karşılık gelen olumlu emirden (yapacaksınız biçiminde), ; ve 365 daha önemli kan damarı ve kas kirişine karşılık gelen 365 olumsuz emirden (yapmayacaksınız biçiminde) oluşur.2

 

Tora’nın verilmiş olduğu kuşak, Tanrı’nın Moşe’ye tüm emirlerin açıklamasını öğrettiğinin açıkça bilincindedir. Bu açıklamalar Sözlü Tora (Tora ŞeBeal Pe) olarak adlandırılır.

 

Bu gerçeği halka ilan etmek için Moşe, Tora’nın ayrıntılarıyla anlattığı gibi, Sinay Dağı’nda “kırk gün ve kırk gece” (Mısır’dan Çıkış 24:18) kalmıştı. Sadece On Emir’i içeren iki tableti almak için çıksaydı, bu bir gün içerisinde tamamlanabilirdi. Ancak, bu kırk gün içerisinde Tanrı, Moşe’ye Tora’nın açıklamasını öğretmişti.

 

Tora, son derece öz biçimde yazılmıştır, çoğu noktasını kavramak zordur ve Sözlü Tora’ya başvurmadan doğru anlamı anlaşılamaz.

 

Örneğin Tora şöyle der, “Giysinizin dört köşesine tsitsit yapacasınız” (Çölde Sayım 15:38). Ancak Tora hiçbir yerde tsitsitlerin biçiminden, kaç tane ipten ve sarımdan oluştuğundan ya da giysiye nasıl bağlanacağından bahsetmez.

 

Benzer biçimde Tora şöyle der, “Onları işaret olarak elinize bağlayacak, gözleriniz arasında tefilin olacak. Ve onları evlerinizin, şehirlerinizin kapılarının eşiğine yazacaksınız” (Yasanın Tekrarı 6:8,9). Bu iki ayet her gün iki kez Şema duasında söylenir. Ancak yine, ne tefilinin ne de mezuzanın nasıl yapılması gerektiği ya da nereye asılacaklarına dair bir açıklama bulunmaz. Sözlü Tora olmadan onları sağa mı yoksa sola mı asacağımızı dahi bilemezdik.

 

Tora, Roş Aşana ile ilgili olarak “O gün sizin için boru çalma günü olacak” (Çölde Sayım 29:1) der. Metin nasıl bir tip borunun çalınacağına, bir trompet mi yoksa bir hayvanın boynuzu mu olacağına, nasıl bir sese sahip olacağına veya kaç kez çalınacağına dair bir işaret içermez. Bunların tümü sadece Sözlü Tora’da yer alır.

 

Hayvanların koşer biçimde kesilmesine dair Tora şöyle der, “Hayvan kesip etini yiyebilirsiniz.“ (Yasanın Tekrarı 12:15). Kutsal Metin, nasıl bir bıçak kullanılması gerektiğini, koşer kesim için diğer kurallardan ve etin kontrol edilmesinden bahsetmez. Yine, Sözlü Tora’ya başvurmamız gerekir.

 

Tora ayrıca şunu der, “Sukalarda yedi gün kalacaksınız” (Levililer 23:42). Sadece Kutsal Metin’den bir sukanın kaç duvara sahip olması ya da ne ile kaplanması gerektiğini öğrenemezdik. Sözlü Tora olmadan, doğru bir sukanın nasıl yapılacağı ile ilgili hiçbir bilgiye sahip olamazdık.

 

Tora’nın tüm emirleri benzer biçimde en öz biçimde ve sıklıkla sadece en açık bir işaret ile belirtilir. Tanrı, sadece Kendisi’nin bildiği nedenlerle tüm ayrıntıları yazmak istememiştir.

 

Tanrı, Moşe’ye Yazılı Tora’yı ezberden okumamasını, Sözlü Tora’yı da yazmamasını emretmiştir. Sözlü Tora ezberden okunur ve bu nedenle kişiden kişiye aktarılır. Yazılı Kutsal Metinler’in tüm açıklamalarını içerir. [Daha sonra bunlar Talmud olarak yazıya geçirilmiştir.]

 

Çölde geçen kırk yılın ardından, İbrani Şevat ayının ilk günü, Moşe tüm İsrail ulusunu toplayarak şunu ilan etti, “Benim vefat etme zamanım geldi. Bazılarınız size öğrettiğim yasaları unutmuş olabilir veya onlarla ilgili sorularınız olabilir. Şimdi bana sorabilirsiniz ve herşeyi açıklayacağım.” 4

 

Halk geldi ve Moşe’ye birçok soru sordu. Onlara bu şekilde 1 Şevat gününden vefat ettiği 7 Adar gününe kadar öğretti. Bu zaman içerisinde onüç adet Tora parşömen tomarı yazdı. Bunlardan oniki tanesi oniki oymağa verildi ve onüçüncüsü Kutsal Antlaşma Sandığı içerisine konmak üzere Leviller’e verildi.

 

Moşe’nin baş öğrencisi Yeoşua, tüm Sözlü Tora’yı üstadı Moşe’den öğrendi. Yeoşua bunu önde gelen kişilere, onlar da ilk peygamberlere öğretti. Bu yol ile Sözlü Tora sonraki peygamberlere iletildi. Onlar da Büyük Meclis’e (Knesset HaGedolah) aktardı. Bu mecliste aynı zamanda Hagay, Zekeriya ve Malaki gibi peygamberler, Hananya, Mişael ve Azarya, Nehemya, Mordekay, Zerobavel Ben Şaltiel, Yazıcı Ezra ve diğer bilginler gibi 120 üye bulunuyordu. Bu Büyük Meclis’in son üyesi, Ezra ardından Koen Gadol olan Adil Simon’du.

 

Tüm bu kişiler Sözlü Tora’yı aynı biçimde öğrettiler. Kutsal Yazılar’ı Tora tomarından okuyor, sonra da her ayrıntıyı kendilerine öğretildiği gibi kesin biçimde ve hassaslıkla aktarıyorlardı. Tanrı bu nedenle şöyle öğretmişti: “ …sana öğretecekleri Tora’ya göre, …yapacaksın; sana öğrettiklerinden sağa, yahut sola sapmayacaksın” (Yasanın Tekrarı 17:10). Yazılı Tora kapalı anlamlı ve anlaşılması zor olduğundan dolayı bilginlerimizin öğrettiklerine uygun olarak davranmamız emredilmiştir, çünkü; bu emirlerin açıklamalarını koruyan ve sürdürenler bu bilginlerdir.

 

Moşe’den sonraki birçok yıl boyunca Sözlü Tora’yı içeren bir kitap yazılmamıştır. Sadece sözlü olarak öğretilmiştir.

 

Benzer biçimde, Tora içerisinde ünlü harfler ve vurgu işaretleri yoktur. Ellerinde yazılı biçimde olan, içinde ünlü harfler ve vurgu işaretleri olmaksızın, bugünkü Tora’nın tamamen aynısıydı. Bunlar da sözlü gelenek aracılığıyla aynen Sinay’da Moşe’ye verildiği gibi korunmuştur. Kolayca unutabilecek olmaları nedeniyle bu ayrıntıların, ünlü harflerin ve vurgu işaretlerinin yazılması Büyük Meclis tarafından izin verilene değin yazıya geçirilmemiştir.5

 

Bu genel durum, (M.S. 161 -180 arasında hükümdarlık yapan) Roma İmparatoru Antoninus’un (Marcus Aurelius) çağdaşı olan, “Kutsal Öğretmenimiz” olarak bilinen Rabbi “Prens” Yehuda dönemine kadar devam etti. Rabbi Yahuda, büyük servetine karşılık dünyevi zevklerden uzak duran, alçakgönüllülük ve dindarlıkta kusursuz bir büyük dahiydi. Moşe’nin zamanından beri böyle bir Tora bilgisi ve büyüklük birleşimi olmamıştı.

 

Kendi çapında müthiş bir servete sahip olan Rabbi Yehuda, büyük derinliğe sahip anlayışı ile en önde gelen bilgindi. Birçok şeyi en kısa ve öz biçimde ifade edebilmek için en uygun kelimeleri seçebilen üstün bir üslupçuydu. Dil bilgisi yeteneği öyle saygıya değerdi ki, çağdaşı olan diğer bilginler sadece ailesinin konuşmalarını dinleyerek İnranice ve Aramice dillerinin birçok ayrıntısını öğrenmişti.

 

Liderlik konumuna yükseldikten sonra, Rabbi Yehuda, dünyadaki tüm bilginlerden bir araya gelerek büyük bir akademi kurmalarını istedi. Tüm bu bilginlerden, bu bilginlerin öğretmenlerinden gelenek olarak almış oldukları yasa ve kuralları öğrendi.

 

Sözlü Tora’nın yazıya geçirilmesi gerektiğine karar veren Rabbi Yehuda’ydı. Toplamış ve düzenlemiş olduğu bu çalışma Mişna oldu. O zamandan sonra, insanlar Sözlü Tora’nın çeşitli kısımlarını yazmaya ve bunları kopyalamaya başladı. Böylece emirleri nasıl yerine getireceklerini bileceklerdi.

 

Sözlü Tora’nın yazılmaması gerektiği halde, Rabbi Yehuda zulümlerin giderek daha sert hale geldiğini ve bilginlerin sayısının giderek azaldığını gördü. Her geçen gün daha çok sorun getiriyor, Yahudiler daha uzağa ve daha geniş alanlara yayılıyordu. Sözlü Tora’nın tamamen unutulmasından endişe ederek, Mişna’nın yazıya geçirilmesine karar verdi ve böylece Tora’nın bu gerekli parçası kaybolmayacaktı.

 

Rabbi Yehuda’nın yargıç kürsüsünde, her birinin geleneği kendisinden almış olduğu onbir önde gelen bilgin bulunuyordu.6  Bunların arasında, oğulları, Şimon ve Gamaliel, Rabbi Afes, Rabbi Hanina bar Hama, Rabbi Hiyya, Rav, Rabbi Yanai, Bar Kapara, Şmuel, Rabbi Yohanan ve Rabbi Hoşaya vardı. Ayrıca artık adları bilinmeyen binlerce bilgin daha bulunuyordu.

 

Mişna, İbrani yılı ile 3949’da (M.S. 189), İkinci Tapınak’ın yıkılmasından 120 yıl sonra tamamlandı.7

 

Bundan kısa süre sonra, Rabbi Hiyya, Tosefta adında yeni bir kitap yazdı. Rabbi Hoşaya ve Bar Kapara benzer biçimde Bareita adında bir kitap yazdı.

 

Rabbi Yehuda’nın başka bir öğrencisi Rabbi Yohanan, Yusuf’un soyundan geliyordu ve son derece yakışıklı bir adam olarak biliniyordu.8  Akademi’nin (Roş Yeşiva) başında sekiz yıl boyunca liderlik hizmetini yerine getirdi. Yeruşalayim Talmud’unu yaklaşık 4000 yılında (M.S. 240), İkinci Tapınak’ın yıkılışından ikiyüz yıl sonra basıma hazır hale getiren O’ydu.

 

Tüm bu kitaplar Rabbi Yehuda’nın Mişna’sını açıklamak için yazılmış kitaplardı.9 Bu açıklamaların yazılması gerekiyordu çünkü; Mişna’nın açıklaması unutuluyor ve onu layıkıyla açıklayabilen bilginlerin sayısı sürekli azalıyordu.

 

Rabbi Hoşaya, Yaratılış Kitabı üzerine Midraş Rabba’yı derledi. Tora’nın diğer kitapları, Mısır’dan Çıkış’tan sonuna kadar olan kitapların üzerine olan Midraş, Rabbi İşmael tarafından yazıldı. Rabbi Akiva da Mekhilta olarak bilinen bir Midraş yazdı. Rav, Levililer Kitabı üzerine Sifra adı verilen bir kitap derledi. Diğer bilginler de Tora’yı açıklayan yorumlar yazdılar.

 

Rav ve Şmuel’den geleneği alan dört bilgin Rav Huna, Rav Yehuda, Rav Nahman ve Rav Kahana’ydı. Rabbi Yohanan’dan geleneği alan beş bilgin Rabba bar bar Hana, Rabbi Ami, Rabbi Assi, Rav Dimi ve Rav Abin’dir. Rav Huna’nın öğrencisi olan iki bilgin Rabba ve Rav Yosef’ti. Bu iki bilginin altında Abaya ve Rava’ydı. Sonraki kuşakta, Rava’dan öğrenen iki bilgin Rav Aşi ve Ravina’ydı. Rav Aşi, vefat ettiği 4187 yılına (M.S. 427), İkinci Tapınak’ın yıkılışının 358. yılına dek döneminin en önde gelen ismiydi.10

 

Rav Aşi ile Moşe arasında kırk kuşak vardır. Moşe Tora’yı Tanrı’nın ağzından Görkem’i içerisinde almıştı. Dolayısıyla tüm bilginler Tora’yı Tanrı’dan almışlardır, çünkü; her biri üstadından bir zincir içinde geleneği almışlardır.

 

Rabbi “Prens” Yehuda’dan, Rav Aşi’ye dek, Tora bilgisini büyüklük, dindarlık ve alçak gönüllülük ile böylesine birleştirebilen başka biri olmamıştır. Rav Aşi her yönden kusursuzdu. Şura kentindeki Akademi’ye (Roş Yeşiva) altmış yıl liderlik etmiştir. İlahi Takdir ona Pers kralının gözünde itibar vermiş, böylece dünyanın her yanından bilgeleri Babil’de bir araya getirebilmiş ve tümünden öğrenebilmiştir.11

 

Rav Aşi, Babil Talmudu veya Gemara olarak bilinen büyük bir takım kitabı derlemiştir. Geçen zaman ile birlikte, birçok konu unutulmuş ve Mişna öyle zor hale gelmişti ki kimse anlayamıyordu. Bu nedenle Rav Aşi, Rabbi “Prens” Yehuda zamanından beri açıklanmış olan her öğretiyi derledi, kaynaklarını belirtti ve her bir öğretiyi uygun yerde yazıya geçirdi.

 

Moşe’den Rav Aşi’ye Kırk Kuşak

 

  1. Moşe
  2. Yeoşua
  3. Pinhas
  4. Koen Gadol Eli
  5. Peygamber Samuel
  6. Kral David

 

Peygamberler

 

  1. Ahiyah
  2. Eliyah
  3. Elişa
  4. Yehoiada
  5. Zekeriya
  6. Hoşea
  7. Amos
  8. Yeşaya
  9. Mika
  10. Yoel
  11. Nahum
  12. Habakkuk
  13. Sefanya
  14. Yeremya
  15. Baruh ben Neriah
  16. Yazıcı Ezra (Büyük Meclis)
  17. Adil Şimon

 

Tanaim

 

  1. Sokho’lu Antigonus
  2. Yosi ben Yoezer ve Yosi ben Yohanan
  3. Yeoşua ben Perahya ve Arbelli Nitay
  4. Yehuda ben Tabay ve Şimon ben Şetah
  5. Şemiah ve Avtalion
  6. Hillel ve Şamay
  7. Rabban Şimon, Hillel’in oğlu
  8. Önder Rabban Gamaliel, Rabban Şimon’un oğlu
  9. Rabban Şimon, Rabban Gamaliel’in oğlu
  10. Rabban Gamaliel II, Rabban Şimon’un oğlu
  11. Rabban Şimon, Rabban Gamaliel II’in oğlu
  12. Rabbi “Prens” Yehuda, Rabban Şimon’un oğlu (Midraş)

 

Amoraim

 

  1. Rabbi Yohanan
  2. Rav Huna
  3. Rabba
  4. Rava
  5. Rav Aşi (Talmud)

 

Talmud sayesinde neyin yasak neyin serbest, neyin temiz neyin temiz değil, kimin sorumlu kimin masum, neyin geçerli neyin geçersiz olduğunu biliyoruz. Moşe’nin zamanından Rav Aşi’ye kadar öğretilmiş Tora ve emirlerinin tüm açıklamaları Talmud içerisinde yer alır. O dönemin tüm bilginlerinin fikir birliği ile basılmıştı ve buna itiraz edecek yetkinlikte hiç kimse yoktu.

 

Moşe’nin Tanrı’dan almış olduğu ve çölde altıyüzbin kişiye öğretmiş olduğu Tora’nın doğruluğundan şüphe edilemez. Tüm Yahudi halkının Tora’yı kabul ettiği gibi, Talmud’u kabul etmişler ve öğretilerine itiraz etmeden bunları üstlenmişlerdir.Bir kişinin Talmud’a yaptığı itiraz, kendi savına ne kadar delil getirirse getirsin boşunadır.

 

Talmud 4265 yılında (M.S. 505) tamamlandı.12 Mişna’nın yazılması ile Talmud’un yazılması arasında 316 yıl vardır. [Rav Aşi’nin vefatından sonra,] Talmud yazıya geçirilmeden önce ikinci basımı oluşturan ve seksen yıl süren son derece derin analizden geçirildi.13  Talmud tamalandıktan sonra da, kesin ve kusursuz olduğuna kanaat getirilene değin birkaç kez baştan sonra yeniden düzenlendi.14

 

Zaman geçtikçe, bilgi azaldı. Örneğin, Talmud o dönemin halk dili olan Aramice yazılmıştı. Rav Aşi’nin Talmud’u Aramice yazmasının nedeni herkesin anlayabilmesi içindi.15 Daha sonra insanlar Aramice konuşmayı bırakınca, Talmud’u anlamak zorlaştı. Kendi başlarına yasayı öğrenebilen sadece birkaç bilgin kaldı.

 

İlahi Takdir, Kutsal Topraklar, Babil, İspanya ve Fransa’da birçok bilginin var olması gerektiğinden emin oldu. Bu bilginlere Gaonim denir. Bunlar arasında, doksan binin üzerinde Yahudi nüfusuna ev sahipliği yapan Proz (Pumpedita) şehrindeki akademinin otuz yıl boyunca liderliğini üstlenen Rav Şerira Gaon (906 – 1006) bulunuyordu.16  Yaşadığı dönem içerisinde, oğlu Hai Gaon’u (939 – 1038) yerini alması için görevlendirdi. Bu kişileri Rav Yehuda Gaon, Fez’li Rav Yitzhak Alfasi gibi birçok bilgin takip etti.

 

Bu bilginlerin her yıl Adar (Mart) ve Elul (Eylül) aylarında yılda iki kez bilginleri kendi akademilerinde toplama geleneği vardı. Yıl boyunca, her birey Yeşiva’nın (Akademi) en kıdemli üyesi tarafından kendisi için hazırlanan dersi çalışırdı. Bu iki ay boyunca, tümü bir araya gelir ve derslerini en kıdemli üyeye sunarlardı. Eğer derslerini yeterli derecede tamamlamadılarsa, en kıdemli üye tarafından sertçe azarlanır, çalışmalarına daha çok zaman ayırması için teşvik edilirdi. Bu ssitem sayesinde her biri Tora’yı büyük heyecanla çalışırdı.

 

Bu aylarda, akademiye yöneltilen her soru cevaplanırdı. En kıdemli üye (Roş Yeşiva) cevabı diğer bilginlerin fikir birliği ile birlikte onaylardı. Bu bilginler derinlemesine dalmış oldukları konulardaki belirsiz noktaları açıklar ve yasalar ve açıklamalar ile ilgili kitaplar yazardı. Talmudik kanonun tamamlamış olduğu yıldan, 4937 (M.S. 1177) yılına dek bu her yıl gerçekleştirildi.

 

Bu zamanlarda, sorunlar artmaya başladı ve bilgi öyle derecede kayboldu ki, Gaonim tarafından yasayı çok açık biçimde anlatmak için yazılmış olan kitaplar bile zor anlaşılır hale geldi. Bu kitaplar bile zor anlaşılır olduysa, Mişna ve Talmud’u anlamak imkansızdı. Bir kişinin gerekli olan her şeyi öğrenmesi, her yasanın esasını, tüm mantığı ve ayrıntıları ile bilmesi için son derecede geniş bilgiye, sükunete ve uzun yaşama ihtiyacı vardır. Bunlar kişinin Mişna ve Talmud’u tümüyle anlaması için ön koşuldur. Fakat o zamanda, insanlar gerekli bir yasayı hangi kitapta bulacaklarını dahi bilmiyorlardı ve Tora unutulmanın eşiğindeydi.

 

İlahi Takdir, bu dönemde bilginin tüm alanlarında tecrübeli, parlak bir bilgin ile dünyayı aydınlattı. Tarihçiler, birçok kuşağa geri dönüp baktıklarında böyle yüce bir zihne sahip birine ait kayda rastlamıyorlardı. Bu kişinin adı Rabbi Moşe ben Meymun’du (1135 – 1204). Cordoba şehrinden ve Rabbi “Prens” Yehudah’ın soyundan geliyordu. Daha sonra orada kraliyet hekimi olarak hizmet verdiği Mısır’a göç etti.

 

Bu büyük bilgin, her Yahudi toplulukta bilinen son derece önemli bir kitap yazdı. Bu kitapta Tora’nın tüm yasalarını ve emirlerini sistemleştirdi. Bu kitaba Mişne Tora, sözlük anlamı olarak “Tora’nın Gözden Geçirilmesi” adını verdi. O zamanın insanları Tora’dan bir parça okumayı ve sonra ilgili yasaları bu kitaptan gözden geçirmeyi yeterli kabul ediyorlardı. Mişne Tora, yukarıda bahsedilen yıl olan 4937’da (1177) tamamlandı.

 

Bu bir kitaptan, başka herhangi bir metne başvurmadan, tüm açıklamalar, kurallar ve yasalar öğrenilebiliyordu. Hem hafta içi hem de Şabat ve bayramlar için dua sıraları herkes anlayabilsin diye büyük harflerle yazılı olarak bu tek kitabın içerisine dahil edilmişti.

 

Bu kitabı yazmadan önce Rambam, bu adla bilinirdi, birçok yılını çalışarak geçirdi. Bu kitabın kısa, öz, kolay anlaşılır olması ve tüm belirsizliklerden uzak olması için kitabı birçok kez yeniden düzenledi. İnancını ve dindarlığını güçlendirmek isteyen birinin tek yapması gereken, özellikle basit üslupla yazılmış olan Tövbe, Ahlak (Deyoth) ve Tora Çalışması hakkındaki bölümleri okumaktı. Taş kalpli bir kişi bile hislenirdi.

 

Diğer bilginlerden farklı olarak Rambam, kanun bilgisinin ötesindeki kavramlara çalışmasında yer vermedi. Kitap, sadece yerine getirilmediği takdirde gelecek dünyada kişiyi İlahi ceza ile karşı karşıya bırakacak olan bir Yahudi’nin temel yükümlülüklerini içeriyordu. Bu kitabı okumayan biri, bu temel kuralları yerine getirmeyi bilemezdi.

 

Yaklaşık aynı zamanlarda, Troyes şehrinden (Fransa’da) başka bir büyük bilgin, Rabbi Şelomo Yitzhaki (1040-1105), daha çok akronimi olan Raşi ismi ile bilinir, tüm Kutsal Kitap ve Talmud’u kapsayan açıklamalar yazmıştır. Bunu tamamladıktan sonra Raşi, yedi yıl boyunca dünyayı gezmiş ve kendi çalışmasından daha iyi bir açıklama yazmış birini aramıştır. Bu kadar çok araştırmadan sonra, daha iyisini bulamayınca kendi çalışmasını basmıştır.

 

Bu açıklamalar kelimenin tam anlamıyla insanların gözlerini açmıştır. Bugün, hiç kimse Raşi’nin sözlerini çalışmadan Kutsal Kitap’tan bir ayetin ya da Talmud parçasının gerçek anlamını anlayamaz. Tora yorumu özellikle açık, kısa ve özdür ve geleneğe göre İlahi ilham ile yazılmıştır.17

 

Çok yıllar sonra, İstanbul’dan büyük bir bilgin, Rabbi Eliyahu Mizrahi (1448-1526), Raşi’nin Tora üzerine çalışması üstüne bir yorum yazmıştır. Raşi böylece Yahudi dünyasını Talmud, gramer, mantık, yasa ve diğer disiplinler gibi birçok alanda aydınlatmıştır.

 

Önde gelen başka bir bilgin Rabbi Yosef Caro (1448-1575), Tora’nın yasalarını ve emirlerini sistemleştirdiği Şulhan Aruh’u (“Kurulu Masa”) yazdı. Kitabın ilk basımı, otuz bölüme ayrılmıştı ve Yazar, kitaba yazdığı giriş bölümünde bunun yapmasının nedeni olarak, kişinin her gün bir bölümü okuyarak kitabı bir ayda bitirmesi olduğunu belirtir. Kitap, her ay tekrar edilecek ve böylece tüm içeriği hatırda kalacaktı. Bu, güzelce düzenlenmiş bir “kurulu masa” gibi ihtiyaç duyulanlara kolayca ulaşılabilen yararlı ve önemli bir çalışmadır.

 

Gördüğümüz gibi, geçmiş kuşaklar içinde her dönemde, Tora bilgisinin eksikliği farketmiş önderler var olmuştur. Her biri Tora’yı yukarı kaldırmak ve böylece unutulmasını önlemek için bir yol aramışlardır. Herkes Talmud’u çalışamaz ve bir rabbi olamasa bile, herkes Tora’yı Raşi’nin açıklamalarından, Eyn Yaaakov’dan, Midraş’tan ve Şulhan Aruh’tan öğrenebilir. Bu yol ile Yahudi inancı korunmuştur.

 

Bugün, halkın itibarı çok daha azalmıştır. Öyle ki az sayıda kişi Kutsal Kitap’ı okuyabilir durumdadır. Açlık öyle şiddetlidir ki, önceki bilginler tarafndan yapılmış çalışmalar ve tamamladıkları işler bu bilgi açlığını doyuramamaktadır. Birçok kişi İbranice dilini bilmemekte ve Tora’yı aslından okuyamamaktadır. Kelimeleri bilenler de okuduklarının ne anlama geldiğini anlayamamaktadır. Her geçen gün, daha az sayıda kişi Tora’yı çalışmakta ve Yahudiliğin gelenekleri gitgide unutulmaktadır. Şabat’ta hazan Tora’yı okuduğunda, birçok kişi ne okunduğunu anlayamamaktadır.

 

Son yargı günü insana sorulacaktır, “Hayatta kaldığın bu kadar süre içinde Tora’dan ne öğrendin? Kavrayarak okuyor olman gereken, haftalık peraşayı anladın mı?” İnsan kesinlikle son derece utanç duyacaktır, çünkü; özrü yoktur. “Yazıklar olsun bu utanca, yazıklar olsun bu küçük düşmeye.”19 Cezası şiddetli olacaktır.

 

Aynısı dini uygulamalar için de geçerlidir. İnsanlar, Şulhan Aruh’tan bir yasayı dahi okuyamamaktadır, çünkü; İbranice bilmemektedir. Bu nedenle gerekli yasaları nasıl yerine getireceklerini bilmemektedir.

 

Oysa Yahudi halkı, iyi babaların çocuklarıdır. Onlar Avraam, Yitshak ve Yaakov’un kutsallığını paylaşmakta ve Tora’nın güzel bir açıklamasını duymaktan zevk almaktadırlar. Ancak, insan işten eve geldiğinde çalışacak bir şey bulamamaktadır. Midraş, Eyn Yaakov, Şulhan Aruh veya diğer standart kitaplara baktığında, bunlar kanun ile ilgili olmasa da, ona çok derin ve zor gelmektedir. Anlayamadığı için de hızlıca tükenmektedir.

 

Kış mevsiminde, insan çok erken kalkabilir, fakat kendisini tan vaktine kadar meşgul edecek bir şey bulamaz. Ne yapacağını bilmez halde, bu değerli saatlerini dünyevi işlerle geçirir.

 

Yakın zaman önce, Şulhan Aruh herkesin anlayabilmesi için Ladino diline çevrildi ve net harfler ile basıldı. Aynısı Chovoth HaLevavoth (Kalbin Görevleri) için de yapıldı.20 Bu girişimler bile sorunu tamamen çözmedi. Bunun bir nedeni, kullanılan Ladino dilinin Türkiye, Anadolu ve Arabistan’da konuşulan lehçesi oluşu ve her yerde anlaşılmamasıdır. Sonuç olarak, hala Tora çalışamayan insanlar kaldı.

 

Bir başka önemli Ladino kitap Rabbi Moşe Almonişo tarafından yazımış olan Regimiento de la Vida’ydu (Yaşam’ın İdaresi). Dili doğrudan ve açık olduğu halde, buradaki insanlar onu okuyamamakta ve ondan faydalanamamaktadır. Onu okuyan kişi bir nebze bilgin olmadığı sürece kitabın derinliğine inememektedir, çünkü; son derece veciz bir üslupla yazılmıştır ve az sayıdaki kelime ile çok bilgi verilmektedir. Bu, tüm gün çalışıp tek bir düşünceyi anlamaya çalışamayacak sıradan insan için yararlı değildir. Ne zaman bir kimse bu kitapta ilerleme göstermek istese, bazı belirli kelimeleri anlayamadığı, bazı fikirlerin çok zorlu oluşu, metnin çok veciz oluşu nedeniyle üzerinden birçok kez geçmek zorunda kalması gerekmesi gibi nedenlere geri durmak zorunda kalmaktadır. Dahası, çok küçük bir kitaptır, oldukça hızlı tamamlanmıştır ve kimseye bunun ötesinde çalışacak bir şey bırakmamaktadır.

 

Sorun, eve bağlı yaşayan yaşlı ve hastalar için özellikle ciddidir. Babalarından kalma kitaplara sahip olabilirler ama anlayamadıkları için bunlardan faydalanamamaktadırlar. Bilgi, kitapların kapaklarının ardında saklı kalmaktadır. Bir rabbinin en basit fikirleri içeren vaazını dinlediklerinde bile hayretler içinde kalmaktadırlar. Şulhan Aruh ve Kutsal Kitap’ı okumamış olmaları nedeniyle bir Yahudi’nin yükümlülükleri hakkında hiçbir şey bilmemektedirler. Ne tarihimiz ne de Tanrı’nın bizim için gerçekleştirmiş olduğu mucizeler hakkında bilgileri vardır. Sonuç olarak, Tanrı korusun, Tora’nın Yahudi halkının çoğunluğu tarafından unutulması çok olasıdır.

 

Üçüncü Fikir

 

 

Kişi sürekli olarak şu ayet üzerinde derin derin düşünmelidir, “Komşunu kendin gibi seveceksin” (Levililer 19:17). Bu birkaç kelime tüm Tora’nın temelini oluşturur.

 

Bir kişi bunu kavrarsa, kendisinden daha başarılı olan komşusunu kıskanmayacaktır. “Varlıklı olması için iyi talihe neden o sahip?” diye sormayacaktır. Başkasının parasını almaktan mutlu olmayacak, komşusunun borcunu geri almak için tekrar tekrar gelmesini sorun etmeyecektir.

 

Böyle bir kişi, herkes hakkında olumlu düşünecektir. O işi yapana da fayda sağlayacak iyi bir işi yapanı gördüğünde, o kişinin bunu art niyetle yaptığı önyargısında bulunmayacaktır. Kuşku için neden olsa bile, bunu düşünmeyecektir. Bunun yerine şöyle diyecektir, “Yanılıyor olabilirim. Bu kişi kesinlikle gösteriş veya para kazanmak için iyilik yapmıyor. Başkalarının övgüsünü kazanmak için yardımda bulunmuyor. Herşeyi Tanrı adına, Tanrı’nın isteğini yerine getirmek için yapıyor.”

 

Bir kişi diğerlerine iyi niyetle yaklaşırsa, Tanrı da o kişi hakkında olumlu düşünecektir.

 

Bir zamanlar Safed’den bir kişi başka bir şehre giderek üç yıllık bir süre için anlaşarak orada çalışmaya başladı.21 Çalışma süresi Yom Kippur’dan önceki gün bitince İşveren’ine, “Bana ücretimi öder misin? Evime dönüp, çocuklarıma bakmak istiyorum” dedi. İşveren’i parasının olmadığını söyleyince İşçi ücretini almaya çalışırken aralarında şu konuşma geçti:

 

“Ücretimin karşılığı kadar ürün ver.”

“Meyvem yok.”

“Bana biraz toprak parçası ver, onu satın alacak birini bulayım.”

“Arazim yok.”

“Hayvanlarından ver.”

“Hayvanım yok.”

“Yorganlar, yastıklar ver.”

“Hiçbiri yok.”

 

İşveren’inin sahip olduklarını reddettiğini görünce cesareti kırıldı ve vazgeçti. Aynı zamanda, İşçi, İşveren’inin bunların tümüne sahip olduğunu biliyordu. Üç yıllık çalışmanın sonunda evine üzgün ve parasız olarak döndü.

 

Bayramdan sonra (Sukkot), İşveren İşçi’ye olan borcunun tamamını aldı. Üç adet hayvanın birincisini yiyecek, ikincisini şarap ve üçüncüsünü meyve ile yükledi. Safed’e gelip, bunların tümünü İşçi’nin evine getirdi. Beraber yemek yediler, tüm ücretini ödeyip sordu, “Ücretini isteyip, sana paramın olmadığını söyleyince ne düşündün?”

 

“İyi niyetle yaklaşarak, tüm paranla ticari mallar aldığını, Yom Kippur öncesi olduğu için de ücretimi karşılayacak hiçbir şey satamadığını düşündüm.”22

 

“Hayvanlarımdan isteyip, reddedince ne düşündün?”

 

“Onlar kiraladığını ve hemen geri alamadığını düşündüm.”

 

“Arazimden bir parça isteyip, hiç araziye sahip olmadığımı söyleyince ne düşündün?”

 

“Arazini bir ortak çiftçiye kiraya verdiğini, bu nedenle arazini veremediğini düşündüm.”

 

“Meyve isteyip, alamayınca ne tahmin ettin?

 

“Gerekli ondalığını henüz ayırmadığını, Yom Kippur öncesi olduğu için ürünlerinin ondalığını verecek zamanının olamadığını tahmin ettim.”

 

“Yorgan ve yastıklar isteyip, bende hiç olmadığını söyleyince ne düşündün?”

 

“Tüm eşyalarınızı adak olarak adadığınızı düşündüm.”

 

İşveren yemin ederek, “Kesinlikle olan bu! Oğlum Horkanos, Tora çalışmak için evden gidince tüm eşyalarımı adak olarak adadım. İşimizi bırakıp gitmesine o kadar sinirlendim ki, mallarımın hiçbirinden faydalanmasını istemedim. Arkadaşlarımı, güneydeki bilginleri ziyaret ettiğimde, bana hatamı gösterdiler ve adak yeminimi kaldırdılar. Şimdi, nasıl ki sen benim hakkımda iyi niyetle düşündün, Tanrı da her zaman senin hakkında iyi düşünsün.”

 

Doğrusu, bir kişinin tüm mallarını adaması yanlıştır. Borçlar ödenemeyeceği ve çalışanların ücretleri ödenemeyeceği için iyi eylemden günah doğmaktadır.23 Ama İşçi, iyi niyetle, İşveren’in sadece ev eşyalarını adadığını, arazilerini ve hayvanlarını adamadığını, İşveren’in hala borçları açısından iyi durumda olduğunu düşünmüştür. Bunların verilememesinin tek nedeni, başkalarına kiralandıklarında hemen geri alınamamalarıdır.

 

Bu Talmudik kısa hikaye bir kişinin diğeri hakkında iyi niyetle düşünmesinin kapsamını örneklemektedir. Tıpkı İşçi’nin, her ne kadar gerçekleşme olasılığı son derece az da olsa İşveren’in tüm eşyalarını adadığını düşünmesi gibi, bir kişi de en sıra dışı şartları varsaymalıdır.

 

Bu nedenle, bir kimse komşusunu bir iş yaparken görüp, bu işte herhangi bir erdem göremese de, iyi niyetle düşünmelidir. Her ne kadar gözle görünür olmasa da, bu eylemin geçerli bir nedeni olduğunu varsaymalıdır. Bunu yaparsa, kalbinde sebepsiz nefret suçu bulunmayacak ve kötü niyetli dedikodu yaparak başkalarına zarar vermeyecektir. Mümkün olan her zamanda başkalarına iyilik yapmaktan dolayı sevinçli olacaktır. Böyle iyi düşüncelerle birçok işi başaracaktır.

 

Genel olarak, kişi “Komşunu kendin gibi seveceksin” emrini uygun biçimde yerine getirdiğinde, kendisine yapılmasını istemediğini başkasına yapmayacaktır. Böylece, tüm Tora’yı yerine getirecek ve günah işlemeyecektir.

 

Dördüncü Fikir

 

Her kişi, ölümlü olduğunu ve eninde sonunda vefat edeceği gerçeği üzerinde sürekli olarak derin derin düşünmelidir.24  Zengin ve yoksul, genç ve yaşlı herkes için yaşamın bir gün sona erdiğini düşünmelidir. Böylelikle, günahtan kaçınacak ve onu her gün yanlış yola saptırmaya çalışan kötü dürtüsünün üstesinden gelecektir. Kişinin kendi ölümlüğü üzerinde dikkatlice düşünmesi, kötü dürtünün gücünü yok eden test edilmiş bir yöntemdir.

 

Bilginlerimiz bir kişinin yaşam süresi içerisinde bir ilanda bulunmasını tavsiye etmiştir.25 Bir kişi ölmek üzereyken, Ölüm Meleği gelerek kişiyi günaha sokmak ister ve der ki, “Şema’yı söylersen, sana sert davranacağım ve eziyet edeceğim. Fakat, Tora’yı inkar edersen, bütün sorunlardan seni koruyacağım.” İnsan ölüme yaklaştığında iradesi zayıflar ve korku duyarak Ölüm Meleği’nin (Şeytan ile özdeşleştirilir) önerisine kulak vermeye mecbur hisseder. Ama, bunu yaprsa hem bu dünyayı hem de sonraki dünyayı kaybeder.

 

Bu nedenle bir kişi her yıl on kişinin hazır bulunduğu Elul ayının ilk günü veya Roş Aşana’dan önceki gün bir ilanda bulunmalıdır. Hasta olana ya da yatağa düşene kadar beklememelidir, çünkü aniden ölebilir veya konuşma yeteneğini kaybedebilir.

 

Kişinin ilan etmesi gereken şudur:

 

Tanrı, Tanrı’mız ve atalarımızın Tanrısı. Büyük ve Güçlü Tanrı. Tüm varlıkların ruhu senin elinde: Senin İsteğin olsun ki, çok uzun yıllar sonra, vefat etme zamanım geldiğinde, ruhum bedenimi terk ederken zihnim açık olsun. Ruhum rahat, zihnim sağlıklı ve dikkatli olsun. Sana olan sevgimi ve korkumu benden alma ki ruhum bedenimden ayrılırken benimle kalsınlar.

 

Tanrı korusun, ölümümde acı, ıstırap, kafa karışıklığı yaşamam ve zihinsel kabiliyetlerimi kaybetmem uygun bulunduysa, Senin yargın adildir. Sen başımıza gelen her şeyde adil davrandın. Çünkü Sen dürüstçe hareket ettin, bizse kötülük yaptık.

 

Tanrı korusun, Kutsal Tora’nın hiçbir emrini inkar etmiyorum. Bilginlerimizin bize öğrettiği ve uymamız gereken Yahudiliğin kurallarının hiçbir ayrıntısını inkar etmiyorum. Yaşayan ve ölümsüz Tanrı’mıza tüm kalbimle inanıyorum. O’nun yanında başkası olmadı ve olmayacaktır. Gelecek Dünya’da dürüstlere hakettikleri ödülü, kötülere cezalarını verecektir.

 

Tanrı’nın dilediği zamanda ölülerin dirileceğine tüm kalbimle inanıyorum. O, yaşam verme ve yaşamı alma gücüne sahiptir. O bize gerçek Mesih’i gönderecektir.

 

Senin isteğin olsun ki, Tanrı, Tanrı’mız, atalarımızın, Avraam, Yitshak ve Yaakov’un Tanrı’sı, beni Kötü Dürtü’den koru ve beni İyi Yaşam Kitabı’na yaz. Sana hizmet etmek, kutsal Tora’na çalışmak ve emirlerine uymak için bana güç, dayanıklılık ve sağlık ver.

 

“Ağzımdan çıkan sözcükler ve kalbimdeki düşünceler Senin tarafından kabul edilsin, Tanrı’m, Kaya’m

ve Kurtarıcı’m.”

 

Bir kişi bu yazdıklarımız üzerinde derin derin düşünür, ve insanların ölümlü oluşunun farkında olursa, kendi zamanı geldiğinde layıkıyla hazır olacaktır. Bir kimse yolculuğa çıkmadan önce yeterli hazırlığı yapmalı ve gerekli erzağı aldığından emin olmalıdır. Eğer yola çıkmadan önce yapmazsa, yola çıktıktan sonra yapamayacaktır.

 

Bu Antoloji’nin Kapsamı

 

Tüm bu nedenlerden dolayı sıradan kişiler için tüm Kutsal Kitap’ın Ladino dilinde açıklamasını yazmaya giriştim. Her bölüm, Midraş öğretilerinin ve diğer belli başlı Yahudi klasiklerin bir seçkisi olacaktır. Ayrıca Rambam’ın çalışmalarında ve Rabbi Yosef Caro’nun Şulhan Aruh eserinde anlatılan ilgili yasalar da yer alacaktır. Yasanın ötesindeki konuları tartışmayacağım; sadece her Yahudi’yi bağlayan temel yükümlülüklerden bahsedeceğim.

 

Bu çalışma yedi bölümden oluşacaktır:26

 

  1. Yaratılış
  2. Mısır’dan Çıkış ve Levililer
  3. Çölde SAyım ve Yasanın Tekrarı
  4. Önceki Peygamberler (Yeoşua, Hakimler, Samuel ve Krallar)
  5. Sonraki Peygamberler (Yeşaya, Yeremya, Hezekiel)
  6. 12 Peygamber, diğer beş kitap ile birlikte (Ester, Ağıtlar, Rut, Vaiz, Ezgiler Ezgisi).
  7. Kutsal Kitap’ın kalanı.

 

Bu kitapta kendimden bir şeyler yazdığımı düşünmeyin. Tüm kitap, Talmud, Midraş, Rambam’ın çalışmaları, Şulhan Aruh ve diğer belli başlı Yahudi klasiklerinin bir seçkisinden başkası değildir. Tüm yaptığım, bu çalışmalardan seçkiler yapmak, onları Ladino diline çevirmektir ve böylece herkes bunları anlayabilecektir. Notlar bölümünde alıntı yaptığım kaynakların tümü belirtilecektir.

 

Bu uygun bir tutumdur çünkü; Tora, alıntı yaptığımız kaynakları belirtmemizi istemektedir. Bir kişi, ona ait olmayan örtü altına gizlenerek, kendisine ait olmayan ifadeleri kaynak belirtmeden kendisininmiş gibi ifade etmemelidir. Bu, hırsızlıktan daha azı değildir ve dünyaya felaket getirir.27

 

Benzer biçimde, toplumu aldatmak da yasaktır.28 Bir kişi, Talmud’dan sadece küçük bir kısmı biliyor ve insanlar onu Talmud’un tümünü biliyormuş gibi onurlandırıyorsa, onlara doğruyu söylemekle yükümlüdür. Bu nedenle, alıntı yaptığım her önemli öğretinin kaynağını belirttim.

 

Yararlar

 

Bu antolojiyi çalışırsanız elde edebileceğiniz on temel yarar şunlardır:

 

  1. Yerine getirmeniz gereken emirlerin yanı sıra sakınılması gereken günahlar ve yasaklardan da haberdar olacaksınız. Yasak olduğunu bilmediğiniz için farkında olmadan yaptığınız birçok şeyi öğreneceksiniz ve bunlardan kaçınacaksınız.

 

  1. Tanrı’nın atalarımız için yapmış olduğu mucizeler hakkında net bilgiye sahip olacaksınız. Bunlar Kutsal Metinler içinde son derece az ve öz olarak çoğunlukla sadece ima biçiminde kaydedilmiştir. Noah’ın tufandan kurtulduğunu, Nimrod ‘un Avraam’ı atmış olduğu ateşli fırından kurtulduğunu, Mısır’dan Çıkış sırasında Kızıl Deniz’in yarıldığını biliyor olabilirsiniz, ancak bu mucizelerin nasıl gerçekleştiği hakkında çok az fikriniz olabilir.

 

Ayrıca uzun uzadıya tartışacağımız sebeplerle Tora’da kaydedilmemiş, haklarında küçük ayrıntıların bile genel olarak bilinmediği mucizeler vardır. Bu antolojiyi okuduğunuzda, bu mucizeleri sanki siz yaşamışsınız gibi gözünüzün önünde canlandıracaksınız.

 

  1. Tora peraşalarının her hafta “iki kez Kutsal Metinler ve bir kez Targum”29olmak üzere tekrar edilmesi gerektiği iyi bilinmektedir. Bu, Kutsal Kitap’ın iki kez okunmasının ardından bir kez de Aramice Targum çevirisinin okunması gerektiği anlamına gelmektedir. Sinangoglarda Tora’nın okunduğunu duysak bile, her hafta bireysel olarak tekrar okunması gerekir.

 

Bu kuralın yasalaştırılmasının nedeni ortalama kişilerin de haftalık peraşayı anlamasını sağlamaktır.30 O günlerde İbranice dilinden anlamayanlar sokak dili olarak Aramice konuşuyordu. Targum, Moşe’ye Sinay’da verilmişti. Daha sonra unutulmuş ve Yahudiliğe geçiş yapan Onkelos tarafından Rabbi Eliezer ve Rabbi Yeoşua’nın öğretilerine dayanarak yeniden yapılmıştır (yaklaşık 1900 yıl önce).

 

Bugün, insanlar İbranice anlamadığı ve hatta Aramice onlara çok daha yabancı olduğu için, haftalık peraşayı okuma konusunda dikkatsizdirler. Bu antolojide tüm peraşa Ladino diline çevrimiştir ki herkes okusun ve yükümlülüğünü yerine getirebilsin. İbranice, Aramice veya Raşi’yi anlamayan birinin anlayabileceği bir açıklamayı okuması gerektiği açıktır. 31

 

O halde bir kişi önce İbranice Kutsal Kitap’ı iki kez okumalı ve ardından Targum yerine bu antolojiyi okumalıdır.32 Eğer İbranice okuyamıyorsa, sadece bu antolojiyi okumalıdır.

 

Bir kişi haftalık peraşayı yedi kısma bölmeye ve her gün bir kısmını okumaya çalışmalıdır. Bazıları işe gitmeden önce sabah, kalanı akşam yatmadan önce okunmalıdır. Bir haftalık süre içerisinde böylece peraşa tamamlanır.

 

  1. Tora’daki her peraşa için birçok soru sorulabilir. Gereksiz görülen kelimeler, çelişkili görülen fikirler, anlaşılması zor kavramlar olabilir. Her durumda bu antolojide tatmin edici cevaplar bulacaksınız.

 

Moşe’nin Tora’yı çok kıymetli mürekkep ile yazdığını akılda bulundurmak önemlidir. Hiçbir şey, en küçük harf bile gereksiz değildir.

 

  1. Çeşitli peygamberler ve krallar arasındaki ilişkileri, karşılıklı etkileşimlerini, birbirlerine gönderdikleri mektupları ve niçin bazılarının öldürüldüğünü açıkladım. Olayların hangi yılda gerçekleştiğini de kaydettim.

 

  1. Bu antolojinin, işlerini Tora’nın standartlarına göre idare etmek isteyen iş adamlarına büyük yardımı olacaktır. Yasalar ayrıntılı biçimde anlatılmadığında bile, okuyucu, ne zaman bir rabbiye soracağını bilecek kadar yeterli bilgiye sahip olacaktır.

 

  1. Bu antoloji içerisinde Talmud’dan, Midraş’tan ve diğer Yahudi klasiklerinden birçok alegori bulacaksınız.

 

Seküler tarihlere başvurmanıza gerek kalmadan, yaratılıştan bugüne nelerin gerçekleştiğini öğreneceksiniz. Bu tür kitaplarda birçok yanlış bulunur ve bunları hafta içinde ve özellikle Şabat’ta ve bayramlarda okumak yasaktır.

 

Uzun kış gecelerinde bu antolojiyi çalışabileceksiniz. Her bir bölümü okudukça, yasalar, Kutsal Metin’e yönelik açıklamalar ve alegoriler bulacaksınız. Zaman geçtikçe birçok fayda göreceksiniz. Bunların çoğunluğu Talmus ve Midraş’tan tercüme edildiği için de kutsal yazınımızın bu önemli parçası hakkında bilgi sahibi olacaksınız.

 

Açıkça belirtmek isterim ki, gelecekte, birisi bu kitabı tekrar basmak isterse, dahil etmiş olduğum ayrıntılı yasalardan hiçbirini çıkararak, sadece hikayeler ve alegorileri bırakarak bu kitabı kısaltmamalıdır.  Her kalpteki sırları araştıran Evrenin Efendisi niyetimin hikayeler yazmak veya öğüt vermek olmadığını biliyor. Temel amacım toplumu aydınlatmaktır, böylece Tora’nın emirlerini nasıl yerine getireceklerini bileceklerdir. Bu hikayeler sadece belirli önemli noktaları vurgulamak için dahil edilmişlerdir.

 

  1. Ayrıca Kutsal Tapınak’ın (Bet HaMikdaş) nasıl ortaya çıktığını ve korbanların nasıl sunulduğunu öğreneceksiniz. Yom Kippur’da söylenen duaların sırasını ve her ayrıntının nedenini açıklayacağım. İlave olarak, günlük korbanların sırasını Şabat’ta ve bayramlarda sunulanlar da dahil olmak üzere açıklayacağım.

 

Tapınak yıkıldığı için artık bu korbanlar sunulmuyor olsa da, Talmud bilginlerimiz bize, Kutsal Kitap’taki kaynaklarını anlamak için bu korban yasalarını çalışmanın bu korbanları gerçekten sunmuş gibi sayıldığını öğretmiştir.33

 

Bu korban yasalarına has özel bir avantajdır. Şabat yasalarını çalışan kişi, sanki Şabat yasalarını gözetmiş gibi sayılmamaktadır. Benzer biçimde, tefilin, tsitsit, dua, sukka veya lulav yasalarını öğrenirse, bu emirleri yerine getirmiş sayılmamaktadır. Tora’yı çalışmaktan dolayı ödüllendirilebilir ancak emri gerçekten yerine getirmezse, buna uygun olarak cezalandırılır. Sadece korbanlar konusunda yasaları çalışmak gerçek sunu yerine geçer.

 

Beş çeşit korban vardır: Yakmalık sunu (Ola), un sunusu (Minha), günah sunusu (Hatat), suç sunusu (Aşam) ve barış sunusu (Şelamim).

 

Bir kişi Yaratılış Kitabı’nı okuduğunda, yakmalık sunu (Ola) sunmuş gibi sayılır. Mısır’dan Çıkış Kitabı, un sunusu (Minha), Levililer Kitabı günah sunusu (Hatat), Çölde Sayım suç sunusu (Aşam) ve Yasanın Tekrarı barış sunusu (Şelamim) gibi sayılır.34 Bir kişi Tora’nın tüm kitaplarını çalışırsa, tüm korbanları sunmuş gibi sayılır.

 

Genel olarak, bie kişi hangi yasaları yerine getireceğini öğrenmek için Tora’yı çalışırsa, tüm Tora’yı yerine getirmiş gibi sayılır. Bu, yerine getirilmesi mümkün olmayan yasalar ya da bunları yerine getirme fırsatının hiç doğmaması durumunda da geçerlidir çünkü; niyeti güzeldir. Niyeti zaman geçirmek, dünyayı bilmek veya bilgisini göstermek olmadığı sürece emirleri yerine getirmiş gibi sayılır. Bu elbette, emri yerine getirmenin gerçekten mümkün olmadığı durumlar için geçerlidir.

 

  1. Bu antoloji size kutsal Tora’mızın büyüklüğünü açıklayacak. Kutsal Kitap’ta bulunan tüm hikayeler, özellikle Tora içindekiler salt efsaneler olarak düşünülmemelidir. Zohar’da Rabbi Şimon bar Yohai şöyle demiştir, “Yazıklar olsun o kişiye ki Tora’nın sadece dünyevi hikayeleri ve tarihi öğretmek için geldiğini söyler.”35 Bunu söyleyen kişinin Gelecek Dünya’da payı yoktur. Eğer Tora sadece bir tarih kitabı olsa, bugün biz daha iyi bir tarih kitabı yazabiliriz.

 

Tora’nın böyle sıradan bir amacı olsa, nasıl şu berahayı söyleyip, “tüm uluslar arasından bizi seçtiği ve bize Tora’sını verdiği için” Tanrı’ya teşekkür edebiliriz? Bu beraha, Tora okumaya başlamadan önce ve okuduktan sonra söylenir. Her sabah o gün neyi çalışmaya niyet ettiğimizi kapsayan bir beraha söyleriz. Bazı insanlar başka bir şey bilmezler ve sadece Kutsal Kitap’taki hikayeleri okurlar. Bu hikayeler sadece efsaneler ise bu berahayı söylemek onlar için nasıl uygun olabilir?

 

Üstelik, bir Tora tomarı yazılırken en küçük bir hata yapılsa, artık o tomar geçersizdir ve kullanılamaz. Bu durum Paro’nun veya Bilam’ın isminin yazımında bile geçerlidir. Salt hikayeler için küçük bir farklılığın ne önemi olabilir?

 

Tora’nın öğretileri için hikayeleri araç olarak kullanmasının bir nedeni vardır. Melekler fiziksel dünyaya geldiklerinde insan kılığına bürünürler. Bu nedenle, üç melek Avraam’ı ziyarete geldiğinde, Avraam onların sıradan yolcular olduğunu düşünmüştü. Onlar için yemek hazırlamış, masalarına oturmuş ve yemek yemelerini izlemişti. Aynı durum Yaakov bir melekle güreştiği zaman da geçerlidir.

 

Melekler kendilerini dünyevi biçim ile giydirmek zorundadırlar, çünkü; bunu yapmazlarsa dünya onların parlaklığına dayanamaz. Bir melek için bu durum geçerliyse, hatrına gökler ve yerin yaratılmış olduğu Tora sözleri için kat be kat doğrudur. Bu nedenle Tora, Sinay’da verildiğinde, tüm sırlarının ve gizemlerinin hikayeler biçiminde gizlenmesi gerekliydi. Eğer Tora hakiki ruhsal biçiminde kalsaydı, dünya asla onu kabul edemez ve insan aklı asla onu kavrayamazdı.

 

Bu nedenle Kral David şöyle dua etti, “Gözlerimi aç ki Tora’ndaki harikaları görebileyim” (Mezmurlar 119:18). Şöyle diyordu, “Evrenin Efendisi, gözlerimi aç ki Kutsal Metin içindeki apaçık hikayeler biçiminde giydirilmiş Tora’ndaki sırları görebileyim.”

 

İnsanlar, onlara saygı gösterilsin ve itibar etsin diye güzel kıyafetler giyer. Daha iyi anlayışa sahip olanlar giysilere değil, onları giyen kişinin görünüşüne dikkat eder. En bilge olan ise fiziksel görünüşe önem vermez ve kişinin aklına ve zihinsel niteliklerine önem verir. Bir insanın güzel zihinsel nitelikleri varsa, giysileri eski ve yırtık bile olsa ona itibar gösterir. Eğer anlayışa sahip değilse, en güzel giysileri de giyse itibar gösterilmez.

 

Benzer biçimde, Tora’nın kuralları ve yasaları onun bedenidir. Tarihi olaylar ve hikayeler onun sırlarına giydirilen elbiselerdir. Tora’nın ruhu ise içerdiği sırlardır.

 

Ahmaklar tarihten fazlasını göremezler. Onların anlayıp, yararlanabilecekleri budur. Yasalara geldiklerinde ise onları atlarlar,çünkü; bilmek istemezler.

 

Daha bilge olanlar, Tora’nın giysilerine değil fakat bedenine, içerdiği yasalar ve emirlerine yoğunlaşırlar. Bunları yerine getirmede uzman olana dek onları kapsamlı biçimde çalışırlar.

 

Yasaları kusursuz biçimde bilen en büyük bilginler ise, Tora’nın sırlarına odaklanırlar. [Tora’nın ruhuna dahil odukları için,] bu kişiler “ruhun ustaları” (Baaley Nefeş) olarak bilinirler. Gelecek Dünya’daki ödülleri Tora’nın sırlarını şimdi olduğundan daha büyük ölçüde anlamak olacaktır.

 

Bu aynı zamanda Peygamber Yeremya’nın “ ‘İsrail eviyle ve Yahuda eviyle yeni bir antlaşma yapacağım günler geliyor” diyor Rab’ ” (Yeremya 31:31) dediğinde neyi kastettiğini açıklıyor. Bunu anlamak zor görünmektedir, çünkü; Tanrı’nın yeni bir Tora vereceğini ima ediyor gibidir ki bunun imkansız olduğunu bilmekteyiz. Tanrı’nın Sinay’da verdiği Tora’nın tek bir kelimesinin bile değişmeyeceği açıktır. Bu Tanrı’nın peygamberine söylediği şu sözlerde açıktır, “Kulum Musa’nın Tora’sını, bütün İsrail’e iletmesi için Horev Dağı’nda ona verdiğim kuralları, ilkeleri anımsayın” (Malaki 3:22).

 

Yeremya’nın sözlerinin gerçek anlamı, gelecekte insan aklının gelişeceğidir. Bugün, insan aklı onların hakiki derinliğini ve anlamını kavrayamadığı için, tüm sırları onları tarih gibi gösteren kelimeler içinde örtülmüştür. Gelecek Dünya’da bunlar apaçık yazılmış gibi anlaşılacaktır.36

 

Bu dönemde çalışılan Tora, “yeni antlaşma” olarak adlandırılacaktır. Bu terim uygun olacaktır, çünkü; anlayıştaki değişim öyle dramatik olacaktır ki tamamen yeni bir Tora gibi görünecektir.

 

Şu anda bile, Tora’nın her peraşasından birçok önemli ders öğrenebiliriz. Örneğin, Avraam’ın hizmetkarı Eliezer hikayesinde, bize önemli dersler öğretmek için Eliezer gerçekleşen her şeyi tekrar eder. Benzer biçimde, Tora’nın Edom’un soyundan bahsetmesi önemsiz gelebilir, ancak görecek olduğumuz gibi, bize önemli sırları öğretir.

 

Ölümlü bir kral için bile önemsiz hikayeler anlatmak ve de bunların yazılmasını sağlamak uygun olmazdı.37 Öyleyse, Tanrı’nın Agar, Laban ve Bilam’ın eşeği hakkında salt masallar anlatması nasıl mümkün olabilir? Tüm bu hikayelerin, daha derin sırlara giydirilen elbiseler olduğuna inanmak, inancımızın önemli bir ilkesidir.

 

Tora’nın hikayelerinin her zaman kronolojik sırayı takip etmediğini göreceksiniz. Örneğin, Yitshak daha sonra öldüğü halde, Yitshak’ın ölümü, Yosef’in satılmasından önce yazılmıştır. Bilginlerimiz, Tora’nın kronolojik sıraya göre yazılmadığını öğretir ve böyle örneklerden birkaçına dikkat çekeceğiz.

 

Tora’nın kronolojik sıraya göre yazılmamış olmasının nedenlerinden biri, eğer kronolojik olarak yazılmış olsaydı, ölülerin diriltilmesi de dahil olmak üzere, insanların her türlü mucizeyi gerçekleştirmesine olanak sağlayacak olmasıdır.38 Tora’nın doğru sırası herkesten gizlenmiştir ve sadece Tanrı tarafından bilinmektedir.

 

Kronolojik sıradan zaman zaman kaçınılmasının başka bir nedeni, Tora’nın sadece tarihi hikayelerin bir toplaması olmadığını öğretmektir.

 

  1. Bu kitaptan elde edeceğiniz onuncu yarar geri kalanın tümünü aşmaktadır. Bilginlerimiz, “Bir insan Tora ve iyi eylemler ile meşgul olursa tüm günahları bağışlanır”39 diye öğretmektedir. Bu öğreti, şu ayete dayanmaktadır, “Sevgi ve hakikat ile günah bağışlanır” (Süleyman’ın Özdeyişleri 16:6). Tora “sevgidir” ve iyi eylemler ise “hakikattir.”

 

Tora çalışması çok önemli olsa da, aynı zamanda buyruklar yerine getirilmeli ve iyi eylemlerde bulunulmalıdır. Şöyle yazılmıştır, “Buyruk bir kandil, Tora ışıktır” (Süleyman’ın Özdeyişleri 6:23). Bunun anlamı, buyrukları yerine getirmeden yapılan Tora çalışması yeterli değildir.40 Tora çalışmasının en önemli amacı buyrukları doğru biçimde yerine getirmektir. Ne fitilsiz kandil ne de kandilsiz fitil yeterlidir. Her buyruk, onu yapana bir kandil sağlarken, Tora çalışması ise ona bir fitil verir ki, ışık üretsin. Yukarıdaki ayetin anlamı budur.

 

Bilginlerimiz, Tora çalışan ancak buyruklarını yerine getirmeyen kişiyi, bir ev inşa etmek için çok para harcayan ama sonra kapısını koymayı ihmal eden birine benzetir. Kapı açık kaldığı sürece, açık araziden çok az daha iyidir.

 

Bir kişi şunu söyleyebilir, “Dindar biri olmak istemiyorum, ancak, faydalı bulduğum için Tora’yı çalışacağım.” Bu kişinin çalışmasının karşılığında alacağı ödül yoktur. Tora çalışmasının en önemli amacı kişinin buyruları yerine getirmesini sağlamaktır.41

 

[İnsan sürekli öğrenmeli, emekliliğini beklememelidir.] Benzer biçimde, para sahibi olan kişi de, para eline geçer geçmez hayır yapmaya ve diğer iyi eylemlerde bulunmaya gayret etmelidir. “Büyük paralar kazandıktan sonra belirli bir miktarını yardımlar için ayıracağım” dememelidir. İnsan ne kadar yaşayacağını bilemez, bu nedenle ilk fırsatta iyi işler yapmalıdır.

 

Teşekkür

 

Tanrı’ya şükürler olsun ki, bu kitap aracılığı ile hem [Tora çalışması ve hayır] konularında fayda sağlayabildik. İlahi Takdir, büyük iyiliksever Yehudah Mizrahi’nin bu kitabı yayımlamasını ve böylece topluluğun bundan faydalanmasını istedi. Geçmiş borçları ödemek için büyük miktarda para ortaya koydu ve gelecekteki harcamaları da karşılamayı vaat etti. Sonuç olarak, bin tane kitap yayımlanacaktır.

 

Bu Yaratılış Kitabı ve Kutsal Kitap’ı tamamlayacak olan diğer altı kitap şu şekilde basılacaktır. İlk kitaptan kazanılacak olan para ile öncelikle kağıt ve baskı ücretleri ödenecektir. Kalan paradan, Kutsal Topraklar’da hayır toplayan kişilere verilen miktar kadarı gösterdiği çaba için Yazar’a verilecektir.

 

Kalan para ayrılacak ve adak parası sayılacaktır. Daha sonra altı eşit parçaya bölünecektir.

 

Bir parçası Yeruşalayim, bir parçası Hebron, bir parçası Safed için kullanılacaktır. Bu paralar özellikle bu şehirlerde yaşayan bilginleri desteklemek için kullanılacak, ortak topluluk fonuna dahil edilemeyecektir.

 

Bir parçası İstanbul’daki yüksek akademide (Hesger) bulunan bilginler için ayrılacaktır. Kalan iki parça, Kutsal Topraklar’daki yukarıda belirttiğim üç şehirdeki hastalara yardım (Bikkur Holim) için, İstanbul’daki topluluğun yararına düzenlemiş olduğum beyannamede belirttiğim gibi ayrılacaktır.

 

Açıktır ki, tüm bu paralar iyi gelir getirilebilecek yerlerde güvenli yatırım yapmak için kullanılmalıdır.  Her yıl elde edilen kazançtan uygun olan miktar dağıtılmalı, ana paraya dokunulmamalıdır.

 

Bu yıl, Kutsal Kitap’ın tüm kitaplarının açıklamalarını Ladino dilinde yazmayı üstlendim. Nasıl ki Kutsal Topraklar’da yardım toplayan biri şehirden şehire dolaşmak zorundadır, ben de her bölümü açıklamak için Talmud’dan, Midraş’a, yorumlardan, yasalara, geneleklerden, hikayelere, açıklamalara ve temel Yahudiliğe “dolaşmayı” yüklendim. Tümü yeri geldiğinde, hiçbir şeyi atlamadan açıklanacaktır.

 

Bunlar açıklıyorum çünkü; bu kitabı satın alan kişi, Yahudiliğin temellerini öğrenme ve bilgi edinmesinin yanı sıra, paralarıyla önemli bir işi de gerçekleştirmektedirler. Bir kişi hayırda bulunduğunda, iyi bir iş yapmış olur ve biter. Başka bir iyi iş yapmak istediğinde biraz daha para koyması gerekir. Ancak bu kitaplardan elde edilen gelir ile güvenli biçimde yatırım yapılmakta ve her yıl elde edilen kazanç dağıtılmaktadır. Dolayısıyla, parayı verenin yaşamı boyunca ve hatta ölümünden sonra da hayır işleri için kullanılmaya devam etmektedir.

 

 

 

Bir Alegori

 

İnsan günah işlemezse ruhsal cezadan korunur. Ama, Gelecek Dünya’dan yararlanmak istiyorsa, iyi eylemleri ve buyrukları yerine getirme işlerini biriktirmesi gerekir. Ancak o zaman Gelecek Dünya’da bir yeri olur.

 

Bir zamanlar büyük ve güçlü bir kral vardı. Diğer krallar gibi olmak istemediğini, çünkü; o krallıklarda para ve sosyal statünün otomatik olarak yüksek mevkileri getirdiğini ilan etti. O’nun krallığında yüksek mevkiye ulaşmak isteyen kişi savaşta başarılı olmalı ya da Kral’a önemli bir işte hizmet etmesi gerekirdi. Başarılı olduğu takdirde, başarısı ölçüsünde bir mevkiye yükseltilirdi. Aksi takdirde, yükseltilmezdi ve bunda hiçbir istisna uygulanmazdı.42

 

Tüm kulları Kral’ın emrini kabul etti ve Kral’ın gözünde itibar kazanmak için ellerinden geleni yaptı.

 

Bu Kral’ın çok sevdiği üç oğlu vardı. Oğulları belirli bir yaşa gelince, Kral onlara, “Sevgili oğullarım, söyleyeceklerimi dinleyin. Sizi her zaman sarayda yanımda tutmak ve benden hiç ayrılmamanızı istiyorum. Ama bir emir verdim ve krallığımdaki hiçbir kimsenin önemli bir başarı elde etmeden yüksek bir mevkiye ulaşamayacağını, bu konuda oğullarım da dahil olmak üzere istisna olmayacağı emrini verdim. Bu nedenle dünyayı dolaşacak ve yapabileceğinizi yapacaksınız. Size dönmenizi buyuran habercimi gönderene dek uzakta kalın ve sonra neler başardığınızı göreceğiz. Uygun biçimde ödüllendirileceğinize emin olabilirsiniz” dedi.

 

Üç genç adam bir gemi ile Etiyopya’ya doğru yola çıktı. Yol üzerinde, devasa bir bahçeye sahip bir adaya geldiler. Gemiden karaya çıkarak, bahçeye geldiler ve kapısında üç adet muhafız buldular.

 

İlk muhafız çok yaşlıydı, geçen yıllardan dolayı bükük durumdaydı. Genç prenslere, “Oğullarım, bahçeye gelin. Ama unutmayın ki, eninde sonunda gitmek zorundasınız. Burada sonsuza dek kalamazsınız” dedi.

 

İkinci muhafız yaralıydı ve üstü yara izleri ile kaplıydı. Onlara, “Dilediğiniz kadar yiyin, için. Ama unutmayın ki giderken yanınızda hiçbir şey götüremezsiniz” dedi.

 

Üçüncü muhafız gayet yakışıklı bir adamdı, ne çok yaşlı ne de çok gençti. Onlara, “Oğullarım, yemek için iyi meyveler seçtiğinize dikkat edin. Ham veya çürük olan hiçbir şeyi yemeyin, böylece kendinize zarar vermezsiniz” dedi.

 

Üç kardeş bahçeye girdi ve meyvelerle dolu ağaçları, lezzetli, tatlı sulu birçok ırmak ve su kaynağını gördüler. Ayrıca, büyük miktarda altın, gümüş ve değerli taşları da keşfettiler. Bahçede uzun süre kalıp, yiyip içtiler. Öyle kendileri ile meşgul oldular ki geldikleri gemiyi unuttular.

 

Birkaç gün sonra kardeşler ayrılıp her biri bahçenin başka bir kısmını keşfetmeye gitti. Bahçe öyle büyüktü ki hiçbiri diğerinin ne yaptığını bilmiyordu.

 

İlk kardeş sadece yeme ve içme ile ilgilendi. Bunun dışında başka bir şey düşünmedi.

 

İkinci kardeş, fiziksel zevklerle ilgilenmedi, ancak; tüm zamanını altın, gümüş ve elmasları biriktirerek geçirdi. İlk başta ceplerini dolduruyordu ama cepleri yetmeyince cüppesini çuvala çevirerek, onu doldurmaya başladı. Böyle devam etti. Daha fazla topladıkça, toplama arzusu da artıyordu. Sonunda kendini çıplak bırakana kadar devam etti. Çünkü tüm giysilerini bunları içinde biriktirmek için çuvala çevirmişti. Bahçede dolaşırken, tüm bunları da yanında sürüklüyordu. Doğru dürüst yiyip içmediği için de zayıfladı, sağlığını kaybetti. Her anını servet biriktirmek için harcamıştı, yemek için bile biraz ara vermemişti.

 

Üçüncü kardeş, diğer iki kardeşten daha bilgeydi ve onlar gibi davranmaya meyil etmedi. Bahçeyi incelemek için yola çıktı ve nasıl işlediğini anlamaya çalıştı. Bahçedeki her şeyin neden bu kadar kusursuz biçimde düzenlenmiş olduğunu ve bahçe ile ilgilenen bahçenin sahibinin kim olduğunu öğrenmek istedi. Önce bahçedeki ırmakları incelemek istedi ve her birinin sanki biri onları kontrol ediyor gibi, belirli ağaç ve bitkileri her günün belirli bir zamanında suladığını keşfetti. Kendi kendine, “Bu harikalar kendi kendilerine gerçekleşiyor olamazlar. Bahçe sahibi belli ki bilge bir adam olmalı ki bunları yapıyor” dedi.

 

Tamamen anlayamadığı bir şey olup olmadığını görmek için her gün bahçenin farklı bir parçasını inceledi. Kendini ayakta tutacak kadar yedi ve cebine sadece birkaç değerli taş koydu. Bahçedeki diğer zevkler onu ilgilendirmedi. Tüm çabası bahçenin sahibini keşfetmeye yönelikti.

 

Bir süre sonra üç kardeş birbirleriyle karşılaştı ve yeniden birleştiler. Birden babalarının bir habercisinin bir mesaj getirdiğini gördüler. Şöyle yazıyordu, “Bu mektubu okur okumaz derhal eve dönün. Hepinizi sarayımda görmek istiyorum. Gecikmeyin. Deneme süreniz doldu.”

 

Üç kardeş hemen ayrılık planları yaptılar. Kendini yeme, içme ve zevklere adamış olan ilk prens,  bahçenin dışındaki havanın farklı olduğunu farketti. Bu hava bedeniyle uyuşmayınca, yediği tüm yemekler sistemine zarar vermeye başladı. Birkaç gün sonra, ciddi bir hastalığa yakalanıp, yolda öldü.

 

Çok çalışarak kendini altın, gümüş ve değerli taşlara adayan ikinci kardeş tüm biriktirdilerini sürükleyerek bahçe kapısına geldiğinde muhafızlar tüm biriktirdiklerini aldı. Onu dövüp, azarlayıp eli boş gönderdiler. Ceplerinde olanı bile aldılar. O zaman, bahçeden yaptığı her şeyin boşuna olduğunu anladı.

 

Üçüncü kardeş, muhafızların ne dediğini hatırlıyordu. Onların dilediğinizi yiyin ancak, ceplerinize bir şey koymayın dediklerini anımsadı. Bu nedenle topladığı birkaç değerli taşı dilinin altına koydu ve bahçeyi sorunsuz terk etti. Hatta, bahçenin muhafızları ona eşlik ettiler, veda ettiler ve onların söylediğine uyduğu ve hiçbir şeye tamah etmediği için onu kutsadılar.

 

Hayatta kalan iki kardeş nihayet yurtlarına döndüler. Bir kardeş adeta hayvana benziyor, çok kötü görünüyordu. Her şeyi elinden alındığı için çok acı çekmiş ve bunun yanında muhafızlar kendisini dövdüğü için görünüşü çirkinleşmişti. İnsanlar onun şehre girmesine izin vermiyordu. Ağlayarak, acı sesle yalvardı, “Ben Kral’ın oğluyum! Dünya’ya gitmiştim ve babamdan eve dönmemi isteyen bir mektup aldım.” İnsanlar onun gevezeliğine aldırmayıp, onu atların yanına attılar.

 

Kısa süre sonra, seçkin ve yakışıklı bir adamın yaklaştığını gördüler. Bir bakış bile onun asil bir kandan geldiğini anlamak için yeterliydi. Büyük saygı içerisinde saraya kadar ona eşlik ettiler.

 

Üçünü kardeş tüm olan biteni anlatarak, “Efendim Kral’ım: Bizi gönderdiğin yer alışılmadık biçimde kusursuzdu. Orada bulunan şeyler dünyanın başka bir yerinde bulunmuyor” dedi. Konuşurken, birkaç nadir taşı çıkarttı ve “Görüyor musun? Orada bulduğum bir taş. Tüm krallığında buna benzer bir şey yok. Orada kaldığım tüm süre boyunca, bu harika bahçenin sahibinin kim olduğunu bulmak dışında hiçbir şeyle ilgilenmedim. Başka hiçbir şeyi düşünmedim” dedi.

 

Kral bunu duyunca, son derece mutlu oldu, oğluna sarıldı ve öptü. Oğlunun getirmiş olduğu hediyeyi kabul etti ve boş şeylerin peşinden koşmadığını duymaktan çok memnun oldu. Sonra oğlunu kenara çekip, keşfetmeye çalıştığı şeyi ona gizlice söyledi. Bu harika bahçenin sahibi Kral’ın kendisiydi. Sonra oğlunu kazanmış olduğu yüksek mevkiye yükseltti.

 

Bu alegorideki bahçe, fiziksel dünyadır. Göklerin ve yerin Kral’ı ve Efendisi olan Tanrı, ruhları bir süre kalmaları için fiziksel dünyaya gönderir. Burada, buyrukları yerine getirme işlerini ve iyi eylemleri biriktirerek, Gelecek Dünya’da yüksek mevkiye layık olabilirler. Fiziksel beden, ruhu taşıyan bir gemi gibidir ve Gelecek Dünya’da ödüllendirilecek buyrukları açıklayan da Tora’dır.

 

Bu fiziksel dünyanın tek avantajı, insanların Tanrı’nın emirlerini uygulayabildiği ve böylelikle O’nun isteğini yerine getirebildiği bir yer olmasıdır.

 

Üç kardeş, insanlardaki üç aşırılığı temsil eder.

 

Sadece fiziksel, örneğin; yemek, içmek, gezmek ve eğlenceler gibi zevklerin peşinden gidenler vardır. Bu kişiler arzularını tatmin edemezler, hastalanırlar ve ölürler.

Diğerleri, servet biriktirmek isterler ve bu kişiler de asla tatmin olmazlar. Bu amaçlarının peşinden giderler ve soyguncular, hırsızlar veya denizdeki fırtınalar gibi kişisel tehlikeler sebebiyle bile bu amaçlarından vazgeçmezler. Tek amaçları, aslında yalnızca bir kasada kilitli duracak olan fazla, daha fazla servet biriktirmektir. Hiçbiri yoksula bile verilmez. Bu insanlar dünyevi zevklerden faydalanırlar, ancak; para harcamasını gerektiren şeylerden kesinlikle kaçınırlar. Sonra aniden, Kral’ın hizmetkarı – Ölüm Meleği- yaklaşır ve ondan kaçış yolu yoktur.

 

Böyle bir kişi, sonunun yaklaştığını gördüğünde servetinin hayır işlerinde kullanılmasını vasiyet edebilir. Yaşamı boyunca hayır yapmadıysa bile, ölümünden önce böyle bir vasiyet yazmışsa, bu ona Gelecek Dünya’da ödül getirir. Fakat çoğu durumda, bunu yapmaya fırsatı olmaz ve bu vasiyet olmadan ölür.

 

Diğer kişiler onun servetini miras alır. Hayatının net sonucu başkalarının ondan faydalanmasıdır. Hiç hayırda bulunmayarak, hem bu hem de gelecek dünyada ruhunu yıkıma uğratmıştır. Hatta servet kazanma meşguliyeti nedeniyle Şabat’ı ihlal etmiş, dualarını ihmal etmiş ve diğer buyruklarda gevşek davranmış olabilir.

 

Fakat kendi ruhlarının efendisi olan bilge kişiler de vardır. Ölçülü yiyip içerler, Tanrı’yı bulmak için gerekli gücü kazanmak amacıyla gıda alırlar. Nadir bir mücevher bulduklarında onları “dillerinin altına koyarlar.” Her zaman Tora çalışamayacakları için bazı ticari işler yaparlar, fakat amaçları kazandıkları parayı güvenli bir yerde tutmaktır. Bu da hayır işleri ve buyrukları titizlikle yerine getirerektir. Para kazanmadaki tek amaçları Tora çalışmak için fırsat ve zihin rahatlığı elde etmek ve Gelecek Dünya üzerinde derin derin düşünmektir. İnsanın gerçek serveti budur.

 

Servet

 

Bir zamanlar zenginliği ile ünlü varlıklı bir adam vardı. Kral ona “Ne kadar sermayen var?” diye sordu. Bir miktar belirterek, “Kral’ın yaşamı üzerine, sadece küçük bir miktar” diye cevap verdi. Kral çok kızdı ve “Nasıl benim hayatım üzerine yalan yere yemin edersin? Başkalarının senin için sakladığı parayı biliyorum ve bu para senin söylediğin miktarın iki katından fazla. Üstelik, benim bilmediğim hazırda nakit paran ve insanların sana borçlu olduğu paralar olduğuna eminim” dedi.

 

Varlıklı adam, “Ben, sizin sorduğunuz soruya cevap verdim. Siz bana ne kadar sermayem olduğunu sordunuz, ben de size hayır işleri ve diğer iyi işler için ayırdığım miktarı söyledim. Bu miktarı başka bir amaç için harcayamam, bu nedenle benim gerçek sermayem budur. Başka paralarım var, bana borçlu olanların parası var. Fakat bunlar benim sermayem değil. Bunlar kaybolabilir, çalınabilir veya yangında kül olabilir” dedi.43

 

Kral, bu cevaptan çok memnun oldu, çünkü doğru ve mantıklıydı. İnsanın hayır işleri ve diğer güzel eylemler için harcadığı para dışında sermayesi yoktur. Doğrusu, anapara daima onunla kalır.

 

Bir keresinde bir öğrenci Rabbi Yohanan’a gelip, “Bana Tora’yı öğretmeni isitiyorum – ancak bir şartla,  beni varlıklı bir adam yaparsan” dedi.44 Rabbi Yohanan adamın söylediğini kabul etti ve diğer öğrencilerden onu “Varlıklı Olan” diye çağırmasını istedi. Yeni öğrenci, büyük bir heyecanla öğrendi ve kısa zamanda ünlü bir bilgin oldu. Bir gün Rabbi Yohanan’a, “Herkes beni ‘Varlıklı Olan’ diye çağırıyor ama hiç varlık görmüyorum. Anlaşmamızda olduğu gibi beni sadece isimde değil, gerçekte zengin yapacağını henüz yerine getirmedin” dedi.

 

Bir gün Rabbi Yohanan’ın akademisine son derece varlıklı, altın ve mücevherlerden oluşan büyük bir servetin miras kaldığı bir adam ziyarete geldi. Tora konusunda hiç bilgisi olmadığının bilincinde olarak, Rabbi Yohanan’a, “Tora bilmediğime göre, servetimin ne yararı var? Onu öğrencilerinden birine vermeme izin ver” dedi. Rabbi Yohanan, tüm miktarı servet sözü vermiş olduğu, sonradan Rabbi Yosi ben Pazi olarak bilinecek öğrenciye verdi. Paz kelimesi altın demektir ve ismi onun servetinin kaynağını ima eder.

 

Çok memnun biçimde Rabbi Yosi çalışmalarına devam etti. Fakat bir gün, öğrenimine derin biçimde dalmışken, bir düşünce onu çarptı: “Yazıklar olsun bana! Bu dünyadaki servet için Gelecek Dünya’daki ödülümden vazgeçtim. Böyle ahmakça bir işi nasıl yapabildim?”

 

Rabbi Yohanan’a gidip, yakındı, “Bunu bana niçin yaptın? Bir kişi Tanrı’nın büyüklüğünü tanımak, buyruklarını yerine getirmek için Tora’yı çalışmalıdır, servet elde etmek için değil.” O gün, tüm servetini alıp, yoksullara dağıttı. Artık Tora çalışmasının değerinin tam olarak bilincinde olarak, gerçek servetin Tora’yı Tanrı için çalışmak ile oluştuğunu anladı.

 

Şimdi, Kral Saul’un Golyat’ın ordusuyla gelip onu öldürmeye hazır olduğunda söylediğini anlayabilirsiniz. Saul şunu ilan etti, “Kim onu vurursa, Kral onu büyük zenginlikle zengin edecektir” (1 Samuel 17:25).

 

Bu ifadeyi anlamak zordur. Nasıl bir insan başka biri insanı zengin edebilir?45 Servet insana değil, Tanrı’ya bağlıdır. Her gün dualarımızda, şu ayeti tekrar ediyoruz, “Zenginlik ve onur Sen’den gelir ve Sen her şeye egemensin” (1 Tarihler 29:12)

 

Bir insan diğerine büyük miktarda para verebilir ve dostluğunu kazanabilir fakat bu sadece bir hediyedir. Bu alanı servet sahibi yapmaz, çünkü; bu onun kaderine bağlıdır. Eğer bir insanın kaderi servet sahibi olmaksa, bir peniden muazzam kazanç elde edebilir. Eğer Tanrı ona kutsamasını bahşederse, sınırsız başarıya sahip olacaktır, ancak; tam tersi kadere sahipse, hiçbir ölümlü bunu değiştiremez. Kendisine binlerce dolar verilse bile, kaderinde yoksa, başarılı olmayacaktır.

 

Bu nedenle, Kral’ın bir insanı servet yapacağını söylemek mümkün değildir. Ayetin şöyle söylemesi gerekirdi, “Kim onu vurursa, Kral ona çok para verecektir.” Bu Kral’ın gücü dahilindedir.

 

Bu, şu Talmudik öğreti ile açıklanabilir, “Halkın iyi olanı yapmasını sağlayan kişinin günah işlemesine izin verilmeyecektir.”46 Tanrı bu kişiyi günahtan korur, ta ki o kişi bilerek günah işlemeyi seçmesin.

 

Bu bilgiler ışığında, yukarıda bahsetmiş olduğum iyiliksever Yehudah Mizrahi’ye bu kitabı bastığı için teşekkür etmeliyim. Beni servet sahibi yaptı, çünkü; bu kitap “halkın iyi olanı yapmasını sağlayacaktır.” Bir kişi bu kitabı okuduğunda, içinde daha önce bilmiyor olabileceği Yahudi düşüncesinin membasını bulacaktır. Bu kitabı çalışırken, birçok kişi, daha önce ihmal etmiş olduğu dini yükümlülükleri yerine getirme hevesi duyacaktır. Bugüne kadar, bu türde bir kitap var olmadığı için, mevcut başarımız Tanrı’nın lütfunun bir işaretidir. Bunun yanında, söz konusu iyiliksever kişi, başka çok sayıda insana da fayda sağlamaktadır. Cömertliğinin sonucu olarak, bir fon kurularak bundan elde edilecek kazanç hayır işlerinde kullanılacaktır.

 

Öyle görünüyor ki, Kral Saul’un o kişiyi “çok zengin” yapacağını söylediğinde kastettiği budur. Açıklamış olduğumuz gibi, para ödülü vermektek bahsediyor olamazdı. Gerçek zenginliği verme hiçbir ölümlünün elinde değildir. Üstelik Kral, kendi kızını da bu kişiye eş olarak vereceğini vaat etmiştir. Kral’ın damadının hiçbir şeyden mahrum olmayacağı açıktır. Bir Kral’ın damadının yoksul olmasının, Kral için uygun olmayacağı kesindir.

 

Kral Saul’un amacı, bu büyük eylemi gerçekleştiren kişiyi, krallığının yönetim vekili olarak atamaktı. İsrail’in yöneticisi olarak, halkın iyilik yapmasını sağlayacak bir konumda olacaktı. Bu kesinlikle büyük bir servettir. Bunun karşısında büyük paralar bile küçük bir ödül olarak kalacaktı.

 

Tora Çalışması

 

Avraam’ın gerçekten oğlu olan her kişi, kesinlikle iyi bir Yahudi olmayı ister. Eksik olan tek şey, Tora çalışmasıdır.

 

Varlıklı bir kişi veya büyük bir bilgin bir kişiye mektup yazıp, ondan bir işi yapmasını istediğinde, o kişinin bunu bir an önce gerçekleştirmek için çok çalışacağı herkesin malumudur. Mektup, yabancı bil dil ile yazılmışsa, ne yapması gerektiğini öğrenmek amacıyla tercümesini yaptıracak, hatta bunun için para bile ödeyecektir.

 

Konu Tora ise bu durum çok daha doğru olmalıdır, [çünkü Tora, Tanrı’nın Kendisi’nden gelen bir “mektuptur”].

Artık, buna benzer, her ayrıntıyı açıkça açıklayan ve herkesin okumak için acele etmesi gereken bir kitap hazırlanmış ve beklemektedir. Tanrı’nın buyruklarını nasıl yerine getireceğini öğrenmek için gece gündüz çalışılmalıdır. Gerçekten manevi yönü güçlü olan bir kişi bu kitabı okumaktan zevk alacaktır. Şu duayı edecektir: “Tanrı bu Yazar’a merhamet etsin, çünkü; onun çabalarıyla önceden olduğu gibi gereksiz gevezeliklerle meşgul olmuyorum. Artık, işten eve geldiğimde, Şabat ve bayramlar da buna dahil olmak üzere, yapacak daha iyi bir işim var. Bu kitabı çalışabilir ve Kutsal Kitap’taki neyi istersem öğrenebilirim.”

 

Biri bu kitabı okuduğuna, Kutsal Metinler’i, Talmud’u, Midraş’ı ve Yasalar’ı çalışmış sayılır, çünkü; tümü bunun içerisinde vardır. Bu kitabı herkes anlayabilsin ve her gün okuyabilsin diye halk dilinde yazdım. Tanrı, o kişiye Tora çalışması için zaman ayırıp ayırmadığını sorduğunda, olumlu cevap verebilecektir.

 

Yahudilik konusunda bilgili ve hakikati bilen kişiler bunları yerine getirecek, Tanrı’nın bana kuvvet, sağlık ve huzur vermesi ve böylece tüm Kutsal Kitap’ı kapsayacak çalışmamı tamamlayabilmem için dua ederek beni kutsayacaktır. Tanrı, bu kişileri kutsayacak ve onlara bol ödüller bağışlayacaktır. Beni onlar zengin yapmış gibidir, çünkü; bana verdikleri gerçek servettir.

 

Bir kişi bu kitabı okuduğunda, bu kitapta dahil edilenlere bakarak, niyeti kutsal Tora’nın büyüklüğünü anlamak ve Yahudiliğin geleneklerini öğrenmek olmalıdır. Biri bir yanlış bulursa, onu düzeltmeye çabalamalıdır. Her hata düzeltilmeli ve gerçeğe uygun hale getirilmelidir. Niyetim, çalışmam ve bu kitaptaki çabam ile övünmek değil, bu nedenle bir hata veya anlam belirsizliği bulursanız, iyi niyetle karşılayın. Çok hızlı çalışıyorum, çünkü; eğer acele etmezsem çalışmayı tamamlayacak kadar yaşayamayabileceğimi düşünüyorum. Ayrıca, hata yapmak insan doğasında vardır ve hiç kimse kusursuz değildir.

 

Kötü Dürtü her insanın düşmanıdır, tüm ayartıların üstesinden gelmek ve bu kitabı bitirmek için çalışıyorum. Birçok kitaba yayılmış olan sözleri bir araya getirmek için ne kadar çaba sarfettiğimi Tanrı biliyor. Tümünü, sanki biri arkadaşıyla konuşuyormuş gibi, karşılıklı konuşma tarzında yazdım. Dilerim Tanrı, Tek Hakiki Olan, bana yardım etsin ve bana kuvvet bağışlasın.

 

Bol gözyaşları ile, Tanrı’nın bana gerçek ve doğru yolu göstermesi için dua ediyorum. Bir bilginin duasını mealen yazarsam, “Hata yapmama ve hatalarımı bulduklarında bundan faydalanmalarına  izin verme.” Tanrı korusun, kimsenin benimle alay ettiği için cezalandırılmasını istemem. Senin isteğin olsun ki, Tanrı, Tanrı’mız ve atalarımızın Tanrı’sı, hata yapmayayım. Gözlerimi aç ki Tora’ndaki harikaları görebileyim.

 

Benzer bir dua akademisine girdiğinde Rabbi Nehunya ben HaKanah tarafından yapılırdı.47 İnsan, Tora çalışmaya başlamadan önce, bilgisini gösterebilmek, başkasının bir hata yapmasını bekleyip, onun hatasını düzeltmekten zevk almak için değil, yalnızca Tanrı adına çalışmak için dua etmelidir.

 

Son Bir Söz

 

İyiliği görmezden gelmemek ve iyilikte bulunanı kutsamak zorunludur. Benim için yapmış olduğu büyük iyilik ve incelik için iyiliksever Yehudah Mizrahi için burada giriş bölümünde uzun bir kutsama yazmak istedim. Fakat zihnimde bunu oluşturamadım, bu nedenle başlamam bile mümkün olmadı.

 

Bunun hakkında düşünürken, Rabbi Yosi’nin yolculuğunun ortasındaki bir kişi ile ilgili anlatmış olduğu hikaye aklıma geldi.48 Hava son derece sıcakmış ve büyük susuzluk çekiyormuş. Sonunda, güzel bir gölgeye ve tatlı meyvelere sahip büyük bir ağaca rastlamış. Hemen yanında mükemmel suya sahip bir dere akıyormuş. Ağacın gölgesinde oturmuş, yemiş, içmiş ve uyumuş.

 

Ağaçtan ayrılmadan önce demiş ki, “Ağaç, ağaç, seni nasıl kutsayabilirim? Her yönden mükemmelsin, hiçbir şeyin eksik değil. Bu nedenle şöyle diyeceğim, ‘Tanrı’nın isteği şu olsun ki, soyundan gelenler de senin gibi olsun.’ “

 

Tanrı da Avraam’ı benzer şekilde, soyundan gelenler ona benzesin diye kutsamıştı.

 

Bu nedenle, yukarıda bahsettiğim iyiliksever (Yehudah Mizrahi) için şu duayı söylüyorum: Göklerdeki Babamız’ın isteği şu olsun ki, çocukları ve çocuklarının çocukları iyi, doğru, buyruklarını seven, iyi kalpli, ve her yönden kusursuz olsunlar. Tanrı ona olgun ve uzun yaşam sevinci versin. “Asa Yehuda’dan asla ayrılmasın.”49 Meyve vermesi asla durmasın. “Yehuda ve Yerulaşayim’in sundukları Tanrı’ya hoş gelsin.”50

 

El attığım iş budur,

 

Yaakov Culi

Elul, 5490 (1730)

 

 

 

 

NOTLAR

 

  1. Sefer Mitsvot Gadol(S’mag)
  2. Yazar’ın Yaratılış 1.26 ile ilgili açıklamasına bakınız.
  3. Eefer Mitsvot Gadol. Karşılaştır Shalsheleth HaKabbalah.
  4. Rambam, Mişna’ya Giriş
  5. Shalsheleth HaKabbalah. Bkz. Nedarim, Bölüm 4
  6. Yad’a Giriş
  7. Avraham ibn Daud (Raavad), Sefer HaKabbalah.
  8. Shalsheleth HaKabbalah.
  9. Yad, adı geçen eserde.
  10. Sefer Mitsvot Gadol. Karşılaştır: Sefer HaYuchsin
  11. Yad, adı geçen eserde.
  12. Sefer Mitsvot Gadol.
  13. Sefer HaKabbalah; Sefer HaYuchsin
  14. [R. Yeoşua ben Yosef HaLevi,] Halikhot Olam.
  15. Yad, adı geçen eserde.
  16. Shalsheleth HaKabbalah.
  17. Sefer HaYuchsin
  18. [“Yaakov’un Gözü,” Talmud’un yasa ile ilgili olmayan kısımları, Rabbi Yaakov ibn Chaviv tarafından derlenmiştir (1459-1516).]
  19. Baba Bathra 75a’dan.
  20. [Rabbi Bachya ibn Pakudah (1050-1120) tarafından yazılmış, en önemli ahlaki klasiklerden.]
  21. Şabat
  22. yerinde
  23. Yoşiah Pinto (1565-1648) açıklama. yerinde
  24. Berakhot, Bölüm 1
  25. Shevet Mussar
  26. [Yazar, projesini tamamlayamadan vefat etmiştir. Yedi tane olarak öngörülmüş kitaptan, sadece birincisini ve ikincisinin bir kısmını tamamlayabilmiştir. Diğer kitaplar başka yazarlar tarafından tamamlanmıştır.]
  27. Avot
  28. Yeruşalmi, Ran’da bahsedilen, Gittin, Bölüm 4
  29. Orach Chaim 285
  30. Sefer Mitsvot Gadol; Shalsheleth HaKabbalah (Venedik, 1587) s.102
  31. Magen David, Orach Chaim
  32. Magen Avraham, aynı eserde
  33. Minachoth; Ş’nei Luchoth HaBrith
  34. Zohar, VaErah; Kli Yakar, Tzav
  35. Zohar, BeHaAlothekha159; Zohar Chadash; Recanti, VaYetze; [Rabbi Şmuel Yafeh Ashkanazi,] Yafeh Toar (Venedik, 1597) 93.
  36. Radak, yerinde
  37. Zohar, BeHaAlothekha149; Siddur HaShelah
  38. Bachya,Bereşit; Yalkut Şimoni Mezmurlar üzerine, #625. Bak: Imrey Shefer, Noah; Yafeh Toar, VaYeshev
  39. Berakhoth, Bölüm 1
  40. Zohar, Terumah
  41. Yevamoth
  42. Akedath Yitzhak, Netzavim
  43. Yafeh Toar 369, Akedath Yitzhak, adı geçen eserde
  44. [R. Avraham Seba HaSefardi,]Tzeror HaMor, VaYer.
  45. Karşılaştır. Draş[Raphael ben Eliahu HaLevi,] Kol Ben Levi (İstanbul, 1727), s.79.
  46. Yoma, Bölüm 8
  47. Orach Chaim110
  48. Yalkut, Mezmurlar Üzerine, #617.
  49. Yaratılış 49:10
  50. Malaki 3:4