Yaratılış 11:1

YARATILIŞ 11

 

BÖLÜM 9

 

Tüm yeryüzü tek bir dile ve tek amaca sahipti.

 

Yaratılış’tan sonraki 1996 yılında (1764 M.Ö.) büyük bir trajedi gerçekleşti. Daha önce bahsedildiği gibi, Büyük Tufan 1656 yılında (2107 M.Ö.) gerçekleşmişti. Babil Kulesi’nin Büyük Tufan’dan sadece 340 yıl sonra gerçekleştiğini görüyoruz.

 

Tanrı, Kule’nin yapıcılarına yakındı: “Hepiniz Büyük Tufan trajedisini biliyorsunuz. Bu kadar kısa süre içerisinde nasıl unutabildiniz?”1 Bu insanlar Tanrı’ya isyan etme küstahlığında bulundular. Daha önce günahları nedeniyle yeryüzünden silinen, Enoş’un kuşağından ve Tufan neslinden hiç ders almamışlardı.

 

Tora daha önce şöyle demişti, “Noah’ın oğullarının aileleri, halklarındaki nesillerine göre bu şekildeydi. Ve Tufan’dan sonra [tüm] halklar yeryüzüne bunlardan [türeyerek] yayılmışlardır” (Yaratılış 10:32). Bu ayetteki “Tufan’dan sonra” ifadesi gereksiz gibi görünmektedir. Bu çocukların “Tufan’dan sonra” doğduğu açıktır, çünkü Tufan, Noah ve ailesi dışındaki tüm insanlığı yok etmişti. Tora şimdi bu nesillerin davranışlarının ne kadar şaşırtıcı olduğunu anlatmaktadır. Bu olaylar “Tufan’dan sonraydı.” Nasıl olur da geçmişten ders almamışlardı?2

 

Tora daha sonra, “Tanrı insanoğullarının inşa ettikleri şehri ve kuleyi görmek için indi” (Yaratılış 11:5) demektedir. Burada da açıkça gereksiz söz kullanımı görülmektedir, çünkü yapıcıların “insanoğulları” olduğu açıktır. [Aslında, “insanoğulları” (בְּנֵי הָאָדָם) ifadesi “Adam oğulları” olarak okunabilir. Tanrı, bu insanların nankörlük konusunda Adam gibi olduklarını söylüyordu.3

 

Tanrı’ya vermiş olduğu eş nedeniyle [Bilgi Ağacı’ndan yedikten sonra] şükretmek yerine, Adam şikayet etmiş ve “Yanıma verdiğin kadın – yediğim şeyi ağaçtan bana o verdi” (Yaratılış 3:12) demişti. Kadının onu kandırmış olduğu doğru olsa da, bu bir bahane değildi, onun ayartılarına direnmek için özgür seçim hakkına sahipti.4

 

Büyük Tufan’dan sonraki nesiller Adam kadar az minnettarlık gösterdi. Yaşamalarına izin verdiği ve atalarının Tufan’dan kurtulmasını sağladığı için Tanrı’ya şükretmek yerine, O’na isyan etmeye başladılar.

 

Bu kişiler şizofrenler gibiydi. Bir şizofren şiddetli manik halde bulunabilir ama acıya maruz bırakılırsa sakinleşir. Acıyı unuttuğunda önceki psikoz durumuna döner ve yeniden acıya maruz bırakılması gerekir. Bu kişiye acı uygulanması psikozunu tedavi edebilir ama bu tedavi son derece geçicidir.

 

Aynısı, Kule’yi inşa eden nesil için geçerliydi. Büyük Tufan’dan ancak 340 yıl geçmiş olmasına rağmen, acılarını unutmuşlar ve yeniden günah işliyorlardı.5

 

İnsanlar Büyük Tufan’dan hemen sonra günah işlemeye başlamış olmalarına rağmen Şem’in değeri onları korumuş ve Tanrı onlara bir fırsat vermişti. Şem (שֵׁם) kelimesinin numerik değeri 340’dır.6

 

İnsanlar o dönemde çok uzun bir yaşam sürdüğü için, 340 yıl kısa bir süre kabul edilir. Bugün, bir kişi kırk yıl öncesini düşündüğünde, bu ona dün gibi gelir. O günlerde, aynısı 340 yıllık bir süre için geçerliydi.

 

Dahası, Büyük Tufan’ın etkileri o kadar büyüktü ki geride çok kanıt bırakmıştı. Yeryüzü’nün yenilenmesi için birçok yıl gerekmişti.

 

 

 

Bu insanların yapmış olduğu temel bir hataya dayanıyordu. Tufan’ın 1656 yılında gerçekleşmiş olduğunu biliyorlardı ve bu olayın döngüsel bir olay olduğunu ve Tanrı’nın her 1656 yılda bir tufan getireceğini fikrini saplantı haline getirmişlerdi. Gelecekteki tufandan kaçmak için bir yol arıyorlardı. Herhangi bir tufan tarafından yıkılamayacak çok uzun bir bir bina yapacaklar, eğer Tanrı dünyaya başka bir tufan gönderirse, sığınacak güvenli bir yere sahip olacaklardı.

 

Kuleyi yaparken, “Böylece tüm yeryüzüne dağılmamak”(Yaratılış 11:4) için yaptıklarını söylediler. “Kendimize bir sığınak yapacağız, böylece başka bir tufan gelirse, yeryüzüne saçılmayız ve dağılmayız” diyorlardı.

 

Bu insanlar, Tanrı’ya saygısızlık olan birçok şey söylerken “tek dil” kullanıyordu.7 Filozofları, Tanrı’nın bizim dünyamız ile ilgilenmediğini iddia ediyordu. Dünyanın idaresinin yıldızlar ve gezegenlere bırakıldığını, sadece et ve kandan oluşan kişiler ile ilgilenmeye ve tek tek sanki tanıyormuş gibi her birine cevap vermeye Tanrı’nın tenezzül etmeyeceğini iddia ediyorlardı. Çok sonra, Aristoteles de benzer bir fikre sahipti ve Tanrı’nın sadece çok büyük, göksel olaylarla ilgilendiğini öğretti.8

 

[Gerçekte bu tamamen yanlış bir görüştür. Tanrı, en küçük sinek ile bile ilgilenmektedir. İnsani meseleler O’nun için çok önemlidir. Sonsuz aklı ile, dünyada gerçekleşen her şeyin tümünün aynı anda farkındadır.]

 

O zamanın düşünürleri meseleleri farklı görüyordu. Tanrı bir karıncaya bile özgür irade verdiğine göre, tüm evrenin kendi başının çaresine bakmasına izin vermesinin kesin olduğunu iddia ediyorlardı. “Tanrı’nın insanlık ile ilgilenmesi iyi değil, sadece gökte olanlarla ilgilenmeli. Dünya niçin yıldızlar ve gezegenler tarafından idare edilmeli?” deme cüretini gösteriyorlardı.

 

Tanrı’nın dünyada hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini kanıtlamak için türlü türlü iddialar ileri sürüyorlardı. Örneğin şunu diyorlardı, “Eğer Tanrı bir karıncanın bacağını büyütebiliyorsa, neden O’nu bunu yaparken görmüyoruz?” Bu tür fikrin devamı olarak, kendilerinin Tanrı’nın buyruğu altında olmadıklarını iddia etmeye başladılar. Sonra, gezegenlere ulaşacak kadar yüksek bir kule inşa etmeye karar verdiler.

 

Amaçları, savaşa hazır gibi görünen, elinde bir kılıç tutan bir putu göklere yerleştirmekti. Bu, onların Tanrı’ya karşı bir savaş içerisinde olduklarını ve O’nun egemenliğini kabul etmediklerini gösteriyordu. Tanrı’nın aşağı dünyayı idare etmediğini sanarak, yüzsüzce şunu iddia ettiler, “Tanrı’ya isyan ediyor olsak da, O bize kötülük yapamaz. Biz, yıldızlar ve gezegenlerin idaresi altındayız.”

 

Babil Kulesi inşa edildiğinde Avraam 48 yaşındaydı. Avraam’a karşı da saygısızlık gösterdiler. Çocuk sahibi olmadığı için onu küçümseyerek, “Şu hadıma bak! Çocuk sahibi olamayan bir katır gibi” diyorlardı.

 

Daha önce gördüğümüz gibi, o dönemdeki insanlar çocuk sahibi olmadan önce genelde yüz yaşın üzerinde oluyordu. Avraam henüz o kadar yaşlı olmasa da, kısa süre sonra bahsedeceğimiz gibi, üreme organları olmadan doğmuştu. Bunu biliyorlardı ve ona eziyet ettiler.

 

Ayrıca Avraam’ı da Tanrı’nın aşağı dünya ile ilgilenmediğini göstermek için kullandılar: “Avraam bu kadar büyük bir aziz olmasına rağmen, bu onun çocuk sahibi olmasına yardımcı olmadı. Tanrı’nın yıldızlar tarafından belirlenmiş olan bir şeyi değiştirme gücü yoktur; niçin ona tapınalım?”

 

Bunların tümü şu ayette işaret edilmiştir, “Tüm yeryüzü tek bir dile ve tek amaca sahipti.” “Tek bir dil” (שָׂפָה אֶחָת) ifadesi, [aynı zamanda, “tek için bir dil” olarak okunabilir.] Tüm dil, “Tek” olan Tanrı hakkında konuşmak, O’nu en saygısız biçimde tartışmak için kullanıldı. Ayrıca, Tanrı’nın peygamber Êzekiel’e söylediği gibi “Avraam tekti” (Ezekiel 33:24), “tek” olarak adlandırılan Avraam’a da saygısızlık yapmışlardı.

 

Ancak, “tek amaca sahiptiler” niteliği, şimdi bahsedeceğimiz gibi iyi bir özelliği işaret eder.

 

NOTLAR:

  1. Bereşit Rabba 38.
  2. Yafeh Toar, sayfa 230.
  3. Tanhuma; Raşi.
  4. Yafeh Toar, sayfa 232.
  5. Bereşit Rabba.
  6. Yafah Toar , sayfa 230.
  7. Bereşit Rabba; Yafeh Toar, sayfalar 231, 237.
  8. Yafeh Toar, aynı yerde; Kehillat Yaakov, sayfa 44.