Tanrı, yılana “Bunu yaptığın için, tüm çiftlik hayvanları ve tüm vahşi hayvanlar arasında lanetlisin” dedi. “Karnın üzerinde sürünecek ve hayatının tüm günlerinde toz yiyeceksin. Kadınla aranıza, onun çocuklarıyla senin çocuklarının arasına düşmanlık yerleştireceğim. O senin kafanı ezecek, sen de onu topuğundan sokacaksın”.
Yılan on lanet ile lanetlenmişti:131
- İlk lanet, meleklerin inip el ve ayaklarını kesmesiydi. O kadar yüksek sesle çığlık attı ki, dünyanın bir ucundan diğer ucuna duyuldu. Bunun nedeni dünyaya ölümü getirmiş olmasıydı. Bir kişi cinayet işlediğinde, bunun nedeni, arzularının peşindensürüklenmesidir. Yılan bu nedenle, kendisini karnının üzerinde sürüklemek zorunda kalacak biçimde cezalandırılmıştır.
- O zamanda dek yılan, diğer hayvanlar gibi olağan yiyeceklerden yememiş, ruhsal “yiyecek” ile beslenmiştir. İkinci lanet, artık yeryüzünün tozunu yiyecek olmasıydı. Dünyadaki en lezzetli şeyleri de yese, sadece toz tadını alacaktı. Ayrıca, toz yemedikçe tatmin de olmayacaktı.
Bulduğu herhangi bir toz ile idare edebileceği düşünülmemelidir. Eğer böyle olsaydı, bu bir kutsama olurdu ve yiyecek için mücadele etmek zorunda kalmazdı. Yılanı besleyebilen tek toz büyük derinliklerden gelen tozdu ve ona ulaşmak için kazmak zorundaydı.
- Bundan önce yılan çok önemliydi ve hayvanların kralı olarak kabul ediliyordu. Üçüncü lanet tüm hayvanlar tarafından lanetlenmiş olmasıydı. [MiKal (מִכָּל) kelimesi “tümünün üzerinde” olarak çevirdiğimiz bu kelime literal olarak “tümünden” olarak tercüme edilebilir. Bu ayet o zaman, “tüm hayvanlardan lanetlisin” olarak okunabilir.(Çeviren)]
Bir zamanlar, yılanın çeşitli türlerinin ne kadar zamanda doğum yaptıklarını bilmek isteyen bir filozof vardı. Bir erkek ve bir dişinin çifleştiğini gördü, hemen dişi olanı yakalayıp bir kuyuya koydu, böylece gebelik süresini öğrenecekti. Bu süreyi öğrendikten sonra, bunun büyük bir keşif olduğunu düşünerek, bunu bir sır olarak sakladı.132
O zamanlarda, Sanhedrin üyelerinden birkaçı önemli bir iş için Roma’da bulunuyordu. Rabban Gamaliel ile tanışan bu filozof, ona bu tür yılanın gebelik süresini bilip bilmediğini sordu. Bir cevabı olmadığı için, o kadar kötü hissetti ki, bu yüzüne yansıdı. Sonra Rabbi Yeoşua’ya karşılaşınca, Rabbi Yeoşua ona neden bu kadar moralinin bozuk olduğunu sordu. Rabban Gamaliel de görev arkadaşına olanları anlattı.
Rabbi Yeoşua, yılanın gebelik süresinin yedi yıl olduğu şeklinde yanıtladı. Bunu, diğer hayvanların gebelik sürelerini inceleyerek kanıtladı. Bir tavuk, yirmibir gün süren gebelikten sonra yumurtlar. Bu süre, çiçek açma süreleri ile meyve verme süreleri arasında yirmibir gün olan ceviz ve badem ağaçları ile paraleldir.
Bir köpeğin gebelik süresi elli gündür, bu süre incir ağacına paraleldir.
Bir kedinin gebelik süresi elliiki gündür, bu süre dut ağacına paraleldir.
Bir domuzun gebelik süresi altmış gündür, bu süre elma ağacına paraleldir.
Tilkinin ve diğer küçük hayvanların gebelik süresi altı aydır. Bu buğdaya paraleldir.
Küçük toynaklı hayvanların [keçi veya koyun gibi] gebelik süresi beş aydır ve bu süre asmaya paraleldir.
Büyük toynaklı hayvanların koşer olmayanları [at gibi] gebelik süresi oniki aydır ve bu süre palmiyeye paraleldir. Koşer olanların [sığır gibi] gebelik süresi dokuz aydır ve bu süre zeytine paraleldir.
Aslan, kurt, fil, panter, kaplan ve maymunların hamilelik süresi üç yıldır. Bunlar Bnoth Shuach olarak bilinen beyaz incire paraleldir.
Rabbi Yeoşua sonra şu ayeti inceledi “tüm çiftlik hayvanları ve tüm vahşi hayvanlar arasında lanetlisin”. Köpek gibi sıradan bir “vahşi hayvan” (Haya) elli günlük gebelik süresine sahiptir. Koşer olmayan bir toynaklı hayvan, “çiftlik hayvanlarını” (Behemah) temsil eden, oniki aylık bir gebelik süresine sahiptir. Oniki ay, elli günlük sürenin yedi katı olduğu için, “çiftlik hayvanının” gebeliği “vahşi hayvanın” gebeliğinden yedi kat ağırdır.
Yılanın laneti “tüm çiftlik hayvanları ve tüm vahşi hayvanların” lanetinden fazla olmalıdır. Çiftlik hayvanları, vahşi hayvanlardan yedi kat fazla lanetlenmiş olduğu için, yılanın lanetinin çiftlik hayvanların lanetinin yedi katı olması gerekir. Bu da yılanın gebelik süresinin yedi yıl olduğunu ima eder.
Akşamüstü, Rabban Gamaliel, filozofa döndü ve hesaplamayı ona söyledi. Doğru cevabı duyunca, Filozof kafasını duvara vurup, “Tora’yı bilmeyen kişi ne sefildir. Bu keşfi yapmak için yedi yıl bekledim. Rabbi ise sadece üç saatte hesapladı” dedi.
Rabbi Yeoşua, bu hesaplaması ile hemen meşhur oldu ve tüm Roma’da insanlar ondan bahsetti. İmparator onun hakkında konuşulanları duyunca, Rabbi Yeoşua’yı çağırdı ve sordu, “Yılanların gebelik süresinin yedi yıl olduğunu nasıl söylersin? Atina’nın büyükleri bunun sadece üç yıl olduğunu tespit etti.”
Rabbi Yeoşua şöyle cevapladı, “O durumu biliyorum. Onların incelemiş olduğu yılan zaten dört yıldır hamileydi.”
“Ama onu çiftleşirken gördüler. Vahşi hayvanların bir kez hamile kaldıktan sonra, erkek hayvanın yaklaşmasına izin vermemeleri kural değil midir?” diye sordu bir başkası.
“Bu konuda, yılan aynı insan gibidir.”
“Ama, Atina’nın büyükleri son derece bilgedir.”
“Yahudiler daha bilgedir.”
“Eğer öyleyse bana bunu kanıtla. Atina’ya git, eğer onları bir tartışmada yener ve buraya getirirsen, senin fikrini kabul edeceğim.”
Rabbi Yeoşua, Atina’nın büyüklerinin altmış kişi olduğunu bildiği için, Kral’dan ona altmış kompartımanlı bir gemi vermesini istedi. Her kompartımana altmış oturak yerleştirdi. Bu hazırlıklar ile Atina’ya doğru yola çıktı.
Rabbi oraya varınca, bu kötü büyüklerin yaşadığı yerin iyi saklanan bir sır olduğunu ve dışarıdan gelenlerden gizlendiğini öğrendi. Bir kasaba gidip, “Bir başa ne kadar değer biçiyorsunuz?” diye sordu. Kasap bir tutar söyleyince Rabbi Yeoşua, “Demek istediğimi anlamıyorsun. Kendi başın için kaç para değer biçiyorsun? Eğer meşhur büyüklerinin nerede yaşadığını bana söylemezsen, senin başını alacağım!” dedi.
Kasap titreyerek, “Bunu sana söyleyemem. Eğer sana nerede olduklarını gösterirsem, beni öldürürler!” dedi.
Planına devam ederek Rabbi Yeoşua, Kasap’a, “Eline bir demet sazlık al ve birlikte yürüyeceğiz. Kapılarının önünden geçerken, dinleniyormuş gibi bir anlığına dur ve sazlığı yere bırak” dedi.
Manastırlarını bulunca, Rabbi başka bir önemli bilgiyi keşfetti. Manastırın kapıları sıkı korunuyordu. Kimse içeri giremesin diye dışarıda nöbetçiler, kimse dışarı çıkamasın diye içeride nöbetçiler vardı. Bu nöbetçilere tam olarak güvenilemeyeceği için, manastırın çevresine kum serpilmişti ki biri kapıdan geçerse ayak izleri açıkça görülebilsin.
Amirleri her gün kumu kontrol ediyordu. Eğer dışarı yöne bakan ayak izleri bulunursa, o kişinin dışarı çıkmasına izin veren iç nöbetçiler öldürülürdü. Eğer ayak izleri içe bakıyorsa, dış nöbetçiler öldürülürdü.
Bu bilgiyi öğrendikten sonra Rabbi Yeoşua bir plan kurdu. Ters ayak izleri oluşturacak [topuğu önde, ucu ise arkada olan] ayakkabı yaptırdı. Önce kapıya doğru yürüdü [sonra ayakkabısını çıkarıp, uzaklaştı. Ayak izlerine göre iki kişi manastırı terk etmiş gibi görünüyordu ve iç nöbetçiler öldürüldü. Sonra bu işlemin tersini yaptı. O durumda iki kişi manastıra girmiş gibi göründüğü için dış nöbetçiler öldürüldü.] Manastır’ın geçici olaran nöbetçisiz kaldığını bilen Rabbi Yeoşua dikkat çekmeden içeri girdi.
İçeri girince büyüklerin oturduğunu gördü. Genç olanlar önde, yaşlılar arkadaydı. Aralarındaki rekabeti hissederek, kendi kendine, “Eğer selamımı yaşlı olanlara yaparsam, genç olanlar beni öldürecek. Önde oturuyorlar ve kendileri önemli daha önemli görüyorlar. Eğer selamımı genç olanlara yaparsam, yaşlı olanlar beni öldürecek” dedi. Bu nedenle, selamının hepsine eşit olarak yapılmasında çok dikkatli davrandı.
Onu görünce sordular, “Burada ne yapıyorsun?” Şöyle cevapladı, “Ben Yahudiler’in en bilgesiyim. Buraya sizden öğrenmeye geldim.” Sonra, Rabbi Yeoşua büyükler ile yaratılışın en derin gizemlerine atıf yapan bir tartışma içine girdi. Onlar da birçok zor soru sordu ama hepsini hemen yanıtladı. Ancak, bunlar bizim konumuz ile ilgili olmadığı için, tüm tartışmayı burada yeniden yazmayacağız.
Rabbi Yeoşua, sonra bu büyükleri Roma’ya götürme planları yaptı. Sandıklara Atina’daki topraktan doldurmaya, fıçıları yerel su ile doldurmaya başladı. Sonra, büyükleri gemisine davet edip, gemiye geldiklerinde her birini başka bir odaya yönlendirdi. Her bir odada altmış sandalye olduğu için, her biri kendisinin ilk gelen olduğunu düşünüp sabırla görevdaşlarını bekledi. Kurulan oyunu anladıklarında, denizde çok açılmışlardı.
Böylece Rabbi Yeoşua büyükleri Roma İmparatoru’na getirdi. Oraya vardıklarında moralleri o kadar bozuktu ki, İmparator bu kişilerin Atina’nın meşhur büyükleri olduğuna inanmadı. Sonra Rabbi Yeoşua bulundukları odaya yanında getirmiş olduğu Atina toprağından biraz serpti. Bunun kokusunu alınca kendilerini evlerinde hissetmeye başladılar ve ruhları yenilendi. Ayrıca onlara yerel sularından verdi ve bu da onların güçlerini yeniledi.
İmparator, Rabbi Yeoşua’ya bu büyüklere istediğini yapma izni verdi. Rabbi Yeoşua, “Onlara soracak zor sorum yok. Bu fıçıyı doldurmalarına izin ver, ben de onların evlerine dönmelerine izin vereceğim” dedi.
Aslında, bu fıçı büyük okyanusun dibinden mistik sular ile doluydu ve bu suyun diğer suları içine alma gücü vardı. Büyükler içine ne kadar çok su doldurdularsa da fıçı doldurulamıyordu. Bu hüsranın sonucunda tümü öldü. Bu olayın sonucunda, Rabbi Yeoşua’nın ünü çok uzaklara yayıldı.
- Dördüncü lanet, yılanın sürekli cüzamlı gibi olmasıydı. Bedenindeki beyaz noktalar cüzam lekeleriydi. Bu cezanın nedeni [Tanrı’ya] iftira etmesiydi.
Genel olarak cüzam, iftira ve kötü niyetli konuşmanın (Laşon Ara) karşılığındaki cezadır. Ceza suça karşılık gelmektedir, çünkü; kötü niyetli konuşma insanların birbirinden ayrılmasına sebep olur. Ceza, insanın diğer tüm insanlardan ayrılmasını gerektiren cüzamdır.133
- Beşinci lanet, yılanın derisini her yedi yılda bir değiştirmesidir. İki düzgün taş bulmalı, kendini bunların arasına sıkıştırıp, derisini çıkartmalıdır. Bu büyük acı verir.134
Bunun yanında, yılanın yeni derisi gelişene dek, derisiz kalmalıdır. Bu ceza da suça uymaktadır, çünkü; Adam güzel, parlayan bir deri ile yaratılmıştı.135 Bu deri, bugün bizim tırnaklarımızın parladığı gibi parlıyordu.136 [Yılan, Adam’ın günah işlemesine yol açarak, onun bu güzel derisini kaybetmesine neden oldu.]
Bu nedenle Avdala’da el tırnaklarımıza bakarız. Şabat’ta insan bir kral gibidir. En iyi kıyafetlerini giymiş, güzel yiyecekler yemiş ve iyi şarap içmiştir. Bu nedenle kendisini önemli biri gibi görmesi ve Şabat’ta hafta içi konularını konuşması çok kolaydır. Tırnaklarına bakması, günahın ne kadar büyük zarar getirebileceğini anlamasını ve tövbe etmesini sağlar.137
- Altıncı lanet, kadın ile yılan arasında büyük nefretin olmasıdır. [Talmud, yılanın gerçekten kadın ile ilişkiye girdiğini ve kadının onun kendisini “aldattığını “ söylediğini öğretir.] Bir adam ile kadın birbirleriyle günah işlerse, sonunda birbirlerinden nefret ederler. Buna iyi bir örnek Amnon ve Tamar olayında bulunur (2 Samuel 13:15)
Bu nefret bugün de vardır. İnsanların yılanlara karşı doğal bir tiksinmesi vardır ve ne zaman bir yılan görseler başını ezerler.
- Yedinci lanet; insan yılanın başını ezebilir ama eğer yılan intikam almak isterse, bir kişinin topuğunu ısırabilir.
Tanrı, Adam’a eğer çocukları Tora’yı tutarsa, yılan hakkında kaygılanmalarına gerek olmadığını söyledi. Öldüren yılan değil ama günahtır. Eğer buyruklarını yerne getirmezlerse, yılana onları ısırma yetkisi verilir.138
Burada da ceza suça uyar. Buyruklar konusunda dikkatli olmayan insanların topuklarını yılanın ısırmasının nedeni, insanların buyrukları topukları ile ezmesidir.139 Bunlara insanların günah olarak düşünmediği birçok iş de dahildir, örneğin; komşusu hakkında kötü konuşmak, ev sahibinin yeteri kadar yemeği yokken yemek yemek, sabahları ellerini yıkamadan dört kübitten fazla yürümek gibi.
- Sekizinci lanet, zehirin yılanın ağzında kalmasıdır. Bu gerçekten yılanın ağzını yakar.
- Dokuzuncu lanet, ölümdür. Yılan, ölüme neden olduğu için, onu ilk deneyimleyecek de odur.
- Son olan gelecekte, Maşiah geldiğinde, her şey, büyük küçük iyileştirilecektir. Yılan ile ilgili olarak ise Tanrı, “hayatının tüm günlerinde toz yiyeceksin” demiştir. Bu, onun Mesih çağında dahi böyle kalacağına bir işarettir.140 Aynı durum, kötü niyetle konuşan herkes için geçerlidir. Tamamen tövbe etmediği sürece iyileştirilmeyecektir.141
Yılanın konuşma gücünü kaybetmesi de bu lanetlerin arasında sayılması gerektiği düşünülebilir, çünkü; bu içlerindeki en kötüsüdür. Ama aslında, “toz onun ekmeği” (Yeşaya 65:25) olduğu için, yılanın dili kocaman oldu ve konuşma gücünü kaybetti.142
NOTLAR:
- Bereşit Rabba; Tikuney Zohar sayfa 95.
- Bereşit Rabba; Behorot, Bölüm 1.
- Metzora üzerine açıklamaya bak.
- Bereşit Rabba. Karşılaştır. Tikuney Zohar 92b; Zohar, Ş’lah.
- Targum Yonatan; Pirkey Rabbi Eliezer.
- [Rabbi Moşe] Alşih, [Torat Moşe, Venedik, 1601] sayfa 17.
- Zohar, VaYahel.
- Tikuney Zohar, sayfa 10.
- Targum Yonatan.
- Zohar Hadaş 18b.
- Targum Yonatan; Bahya; Zohar, Ş’lah.
- Toledot Yitshak.