Yaratılış 13:14-18

Lot kendisinden ayrıldıktan sonra, Tanrı Avram’a “Gözlerini kaldır ve bulunduğun yerden kuzeye, güneye, doğuya ve batıya bak” dedi. “Çünkü gördüğün tüm bu ülkeyi sonsuza kadar sana ve soyuna vereceğim. Soyunu toprağın tozu gibi yapacağım. Öyle ki, eğer bir kişi toprağın toz zerrelerini sayabilirse, o zaman soyun da sayılabilecektir. Kalk, ülkeyi enine boyuna dolaş; çünkü onu [bütünüyle] sana vereceğim”. Avram göç etti ve Hevron’daki Mamre Düzlüğü’ne gelerek [burada] oturdu. Orada Tanrı’ya bir mizbeah inşa etti

[Tanrı, Avram’a “ülkeyi dolaşmasını” söyledi,] ve Avram bunu yapıp, adım adım dolaşarak ülkenin sahibi oldu.55

O zamandan sonra, Kenaan ülkesi Avram’ın oldu. Bundan sonra İsrailliler, Avram’dan miras olarak ülkeyi alabilmişlerdir. Kimse onların ülkeyi kanunsuz biçimde zorla aldıklarını ileri süremez. Avram, Tanrı sözü üzerine ülkenin kanuna uygun biçimde sahibi olmuştu ve İsrailliler de kanuna uygun biçimde onu miras almışlardı. Bu nedenle ülke meşru olarak onlarındır.

Tanrı, Avram’a, “Soyunu toprağın tozu gibi yapacağım” dedi. Bu benzetmenin kullanımında beş ima bulunmaktadır.

İlk ima, nasıl ki dünyadaki tüm tozları saymak mümkün değilse, İsrailliler de tüm dünyaya dağılacaktır. Yahudiler’in bulunmadığı hiçbir yer olmayacaktır.

Bu sorgulanabilir ve İsrailliler’in dağılacak olmasının ne tür bir beraha olabileceği sorulabilir. Tümünün anavatanlarında birarada olması daha iyi olmaz mıydı?

Bunun yanıtı şu kısa hikayede görülebilir. Bir Romalı, Rabbi Prens Yehuda’ya bir keresinde şunu söyledi, “Bir Yahudi ve Romalı arasındaki farka bak. Kral David’in generali Yoav, Edom’u sadece altı aylığına zapt ettiğinde, her erkeği öldürdü (1 Krallar 11:16). Ama biz sizin ülkenizi birçok yıldır elimizde tutmamıza rağmen sizi öldürmedik.”

[Rabbi Yehuda, Romalı’ya bu soruyu öğrencilere sormasını istedi ve Rabbi Hoşaya yanıtlamaya gönüllü oldu.] Rabbi Hoşaya, “Bu, sizin iyi olmanız nedeniyle gerçekleşmedi. Bizi öldürmüyorsunuz çünkü; bu mümkün değil. Tüm Yahudiler’i öldüremezsiniz çünkü; sizin krallığınızda yaşamayan birçok Yahudi var. Eğer sadece imparatorluğunuzdaki Yahudileri öldürseydiniz, bu yetersiz olacaktı – sizin ülkeniz dışında her yerde Yahudiler bulunacaktı.”

Romalı yanıtladı, “Tam isabet ettirdiniz. Düşüncemiz tam olarak buydu.”57

Buradan, Tanrı’nın bizi tüm dünyaya dağıtarak büyük bir lütuf verdiğini görüyoruz, çünkü; artık tüm Yahudiler’i öldürmek mümkün değildir. Bu nedenle Yahudiler toza benzetilmiştir, çünkü; tozun bulunmadığı bir yer yoktur.

Üçüncü ima şudur: Tozun herkesin ayakları altında ezildiği gibi, alçakgönüllü ve mütevazı Yahudiler de böyledir.

Tora, gururlu ve kibirli insanlar arasında var olamaz. Bu kişiler Tora konusunda bilgili olsalar bile, Tanrı’nın gözünde değerli değillerdir. Tora’nın gerçek anlamda takdir edilmesi yalnızca, alçak gönüllü ve mütevazı insanlar arasında olabilir; yalnızca böyle kişiler ondan tam yarar görebilirler.

Günde üç kez, Amida’yı şu sözlerle bitiririz,

Ruhum herkesin önünde toz gibi olsun…

Bunu toza benzetildiğimizi kendimize hatırlatmak için söyleriz. Böylece, kendimizi Yahudilik’te güçlendirir ve kibirlilik özelliğini tümüyle reddederiz.58

Alçak Gönüllük

Alçak gönüllülük, bir kişinin onun aracılığıyla diğer tüm iyi özellikleri elde etmesini sağlayan bir merdivendir. Tanrı’ya saygı göstermeyi ve O’nun emirlerini yerine getirmeyi öğrenmedeki ilk adımdır. 59

Bu nedenle, bir kişi varlıklıysa, bağışta bulunması ve iyi işler yapması için ona sürekli fırsatlar verilir. Eğer alçak gönüllü ve mütevazıysa, hayırsever olma gücünü kendisine verdiği için Tanrı’ya sürekli şükreder. Çok sayıda iyi iş yapsa bile, Tanrı’nın onun için yaptıklarının ancak binde birini yaptığının farkındadır.

Alçak gönüllülük birçok yolla ifade edilebilir. Gerçek alçak gönüllülük, ancak; üç özellikle ortaya koyulabilir. Bir kişi bu özelliklere sahipse, o kişi alçak gönüllü kabul edilebilir.

  1. Alçak gönüllü bir kişi, komşusunun onu aşağıladığını, hakkında kötü konuştuğunu ve iftira attığını duyabilir ama intikam almaya gücü olsa bile, hiçbir şekilde intikam almaz.
  2. Sorunlarla karşılaştığında, alçak gönüllü bir kişi onları sevgi ile kabul eder. Ticari eşyaları denizde kaybolabilir, dolandırılabilir, o ve ailesi hastalık nedeniyle ıstırap çekebilir, ama şikayet etmez. Bu sıkıntıların günahları nedeniyle geldiğini kabul eder. Gururlu kişi ise öte yandan, asla yanlış yaptığını düşünmez. Kendisini kusursuz görür ve hiçbir sıkıntıyı hak etmediğini düşünür. Sonuç olarak, Tanrı’nın huzurunda günah işler.
  3. İnsanlar yapmış oldukları iyilikler nedeniyle onu övdüğünde kendini kötü hisseder. İnsanlar, Tora bilgisi nedeniyle veya çok hayır yapması nedeniyle onu övebilir, ama o bunların onun başını döndürmesine izin vermez. Yapmış olduklarının, yapması gerekenin binde birinden az olduğunun fakındadır. İnsanlar ona hak etmediği övgüleri sunarsa, onları durdurur ve “Benim hakkında söyledikleriniz doğru değil” der. İnsanların kendisinin sahip olmadıkları özelliklere sahip olduğunu düşünmelerini istemez.
  4. Alçak gönüllü bir kişi, her şeye sahip olabilir. Varlıklı, zeki, başarılı ve saygın olabilir. Yine de mevki olarak en alttaki kişi ile konuşmaktan utanç duymaz. Kederli ve ezilmiş yoksul ile görüşür. Onlarla arkadaşlık eder ve dengi olarak konuşur.
  5. Eğer günah işlediğini biliyorsa, yanlış bir şey yaptığını itiraf etmekten utanmaz. Bir kişiye saygıda kusur ederse veya mali olarak zarar verirse, bunu özgürce kabul eder, bunu telafi etmeye çalışır ve af diler. Bir kişi gururlu ise, insanlar ona hatalı olduğunu anlatsa ve onların haklı olduğunu anlasa bile gururu onu inatçı olmaya iter ve kendini haklı çıkarmak için yollar arar. Böylece başka birine ayıp etse bile, af dilemeyi asla düşünmez. Gururu nedeniyle, kimsenin kendisinden büyük olmadığını ve önemli bir insanın kendisinden daha alttaki insanlardan af dilemesinin uygun olmadığını düşünür.
  6. Kendi evindeki ve elbette ki dışarıdaki kişilerle sessizce ve kibar konuşur. Ufak nedenlerle, özellikle de düzeltilebilecek konularda sinirlenmez.

Bir kişinin alçak gönüllü olabilmesi için temel özellikler bunlardır. Bir kişi bunlara sadık kalırsa, tüm yaşamı boyunca hem bedensel hem de zihinsel olarak sağlıklı kalacaktır.

Bunu kısa bir hikaye ile anlayabiliriz. Bir zamanlar her yetmiş yılda bir görülecek şiddette bir kasırga tarafından vurulan bir şehir vardı. Kasırga sadece onbeş dakika sürmesine rağmen, bu süre içerisinde dağları yerle bir etmiş, ağaçları sökmüş, evleri yıkmıştı. İnsanlar dışarıdayken, kendilerini yere atsalar da, kasırga onları kaldırmış, uzun mesafeler boyunca taşımış ve sonunda bütün olarak kalamayacakları biçimde yere çarpmıştı.

Şehirdeki bazı kişiler, bu kasırganın ne zaman vuracağının nasıl tahmin edileceğini biliyordu. Araziye çıkar, esnek çimenlerin bulunduğu tarlalarda gizlenirlerdi. Bu çimenlerin arasına gizlenen kişiler kasırga tarafından götürülmezdi ve kurtulurlardı. Bunu bilmeyen diğer kişiler kurtulamazdı. Bu, esneklik ve alçak gönüllülüğün bir insanı ölümden kurtarabileceğini gösteren bir mucize gibiydi.

Bunun yanında, gerçekten alçak gönüllü bir kişi kendi sağlığına hakimdir. Tıp, alçak gönüllülüğün çok yararlı olduğunu kabul etmektedir. Bir kişi gururlu ise, daima memnuniyetsiz ve bezgindir. Eğer statü kazanırlarsa, bundan tatmin olmazlar, çünkü; daima hak ettiklerini alamadıklarını düşünürler. Öte yandan, alçak gönüllü kişi, böyle önemsiz şeylere dikkatini vermez. Daima mutlu ve memnundur, haset beslemez.

Açıktır ki, bir kişinin hiç duygu sahibi olmayacak kadar silik biri olması gerektiğini söylemiyoruz. Ancak, diğerlerinin ona neden olduğu sıkıntılara önem vermemesi gereklidir. Böylelikle, vakitsiz ölümden korunacaktır.

Zohar, Rabbi Abba’nın bir keresinde Lud’un giriş kapısının yakınında otururken sırtında ağır bir yük taşıyan bir adamı gördüğünü aktarır. Adam yürüyüşünden dolayı çok bitkindi ve dinlenmek için oturdu ve uyuya kaldı. Sonra Rabbi Abba, ısırmaya hazır biçimde zehirli yılanın bu adama yaklaştığını gördü. Aniden başka bir hayvan, yılanın üzerine sıçrayıp onu öldürdü.

Adam uyanınca, Rabbi Abba adama böyle bir mucizeyi hakedecek hangi erdeme sahip olduğunu sordu. Açıktır ki ölümden kurtulması sadece bir tesadüf değildi. Adam şöyle dedi, “Tüm hayatım boyunca, başka bir kişiye ne nefret ne de haset besledim. Başka biri bana kötü bir şey yaptığında, hemen onu affeder, işleri yoluna koyarıım. Eğer onunla bir araya gelemediysem, uyumadan önce, bana iftira atmış olsa bile Tanrı’dan onu affetmesi için dua ederim. İnsanlar bana eziyet ettiğinde, onları affederim. Sadece bu kadar değil, bana ıstırap verseler bile, bana zarar verenlere iyilik yapmaya çalışırım.”

Rabbi Abba ağladı ve “Bu adam böyle bir mucizeye layıktır. Gerçekten iyi bir kalbe sahiptir” dedi.60

Büyük bilge, Rabbi Moşe ben Nahman (Ramban, 1194 – 1270), oğluna şu mektubu yazdı:61

Tüm insanlarla nazikçe konuşmaya çalış. Bu şekilde kötü bir özellik olan öfkeden sakınırsın. Böylelikle Tanrı korkusuna ulaşmana yardımcı olan alçak gönüllülüğe layık olursun. Kötü kokulu bir damladan yaratıldığını ve sonunun kurt ve solucanlar gibi olacağını, Tanrı’nın huzurunda kendini savunmak zorunda kalacağının farkına varacaksın.62 Daima sahip oldukların ile yetin ve mutlu ol, böylece için huzurlu olsun. Bil ki oğlum, ne zaman bir insan kalbinde gurur taşırsa, Tanrı’nın görkemine leke sürer. Bilgeliğe, zenginliğe ve diğer üstünlüklere sahip olsan bile böbürlenme, çünkü; bunların tümü Tanrı’dan gelir.

Sana alçak gönüllülük nasıl elde edilir öğretmek istiyorum. Birincisi daima alçak sesle ve nazikçe konuş. Bir kişiyle konuşurken yüzüne bakma. Herkesin senden daha iyi olduğunu düşün. Bir kişi bilge ve varlıklıysa ona saygı göstermelisin. Eğer ondan daha bilge ve varlıklıysan, günahlarının onunkinden daha kötü olduğunu düşünmelisin. Eğer günah işlerse, bunun dikkatsizlikle yaptığı düşünülmelidir, çünkü; Tora konusunda tam bir bilgiye sahip değildir. Sen ise, öte yandan, ne yaptığını biliyor olmalısın. Eğer emirleri yerine getirmezse, günahı çok büyük değildir, çünkü; yoksulluğu bunları yerine getirmesini zorlaştırmaktadır. Ancak, senin emirleri yerine getirmeye ve günahları işlememeye gücün var, bu nedenle senin sorumluluğun onunkinden fazladır.

Sen diğer insanlardan bilge ve varlıklı olsan da, ya da, onlar senden bilge ve varlıklı olsalar da, mümkün olan her biçimde, diğer kişileri kendinden daha fazla onurlandırmalısın. Her an, Tanrı’nın huzurunda olduğunu farzet, çünkü “tüm dünya O’nun görkemi ile doludur.”63 Eğer biri sana seslenirse, ona alçak sesle yanıt ver, yüksek sesle değil.

Çalıştığında, yerine getirebileceğin işler ile ilgili daima uyanık ol. Açıktır ki, çalışmak yeterli değildir, önemli olan çalışmayı uygulamaya çevirmektir. Her sabah ve akşam, uygun olmayan bir iş yapıp yapmadığını görmek için eylemlerini dikkatlice gözden geçirmelisin. Böylece, sürekli tövbe hali içerisinde olacaksın.

İbadet ettiğinde, diğer tüm düşünceleri zihninden çıkarmaya çalış. Söylediğin duanın sözleri haricinde hiçbir şey düşünme. Böylece, duaların Tanrı’nın huzurunda hemen kabul olacaktır.

Haftada bir kez, bu mektubu okumak konusunda dikkatli ol. Sonuç olarak, sana söylemiş olduğum her şeyi yapmada dikkatli olacaksın.

[Asıl konuya dönersek,] Yahudileri toza benzetmedeki beşinci ima budur: Nasıl ki toz, demirin çürümesine neden oluyorsa, İsrail de tüm yanlış inançları çürütecektir.

Altıncı ima, herkes yeryüzünü ayakları altında ezmekte ama o, bundan zarar görmemektedir. Benzer şekilde, İsrailliler zapt edilmiş ve diğer ulusların hükmü altında kalsalar da, zarar görmezler. Daima dayanır ve hayatta kalırlar.

Tanrı, Avram’a tüm bunları gösterdikten sonra, Avram tüm Kenaan ülkesini dolaştı, Hebron’da Mamre adındaki iyi bir insanın evinde ev halkını yerleştirdi. Burada, Paro’dan zarar görmeden kaçtığı ve Tanrı ona çocuklara sahip olacağını ve tüm ülkenin kendisinin olacağını bildirdiği için Tanrı’ya bir mizbeah inşa etti.

NOTLAR:

55. Adı geçen yerde.

56. Bereşit Rabba.

57. Pesahim, Bölüm 8.

58. Karşılaştır. Tosefot, Berahot, sayfa 17.

59. Şevet Mussar 17.

60. Reşit Hokmah, sayfa 259; Zohar, MiKetz.

61. Reşit Hokmah, sayfa 247

62. [Karşılaştır. Avot 3:1]

63. [Yeşaya 6:3]